Sayfalar

16 Şubat 2017 Perşembe

Klişe Blog Yazısı

Blogların popülerliğini kaybettiği son yıllarda "artık yeniden blog yazmaya başlıyorum", "bundan böyle haftada en az 1 yazı yazacağıma yemin ederim" tadında yazılar popüler olmuştu. Ben de bu rüzgarı kaçırdığımı, "yeniden merhaba" yazısını yazmadığımı farkettim. Son yazımın üzerinden 4 yıldan fazla geçmiş, dile kolay... Geriye dönüp 4 yılı özetleyen bir yazı yazmak istesem, bir sonraki aşamada yazıları birleştirip bir kitap çıkarırdım heralde. Bu arada o da moda oldu ya. İmza günümü de Söğütlüçeşme metrobüs durağı çıkışında yapardım. Kitap başka bişeydi ya, şaka maka o da ayağa düştü birçok şey gibi. Bilmem kaçıncı baskının reklamını yaparken kağıt israfına üzüldüğümüz kitaplar piyasada artmaya başladı. Neyse...

4 yılda çok şey oldu ama bir taraftan da daha fazla şeyle doldurabilirdim diye düşünüyorum kendi adıma. İş hayatımda, sosyal hayatımda, Türkiye'de, dünyada çok şey değişti. Bu 4 yıldan bir sürü yazı çıkarayım, hikayeleştireyim amacım yok ama belki birkaç maddeyi yazıya dökebilirim. Ha bu arada haftada 1 yazı yazma sözü vermiyorum. Önümüzdeki 3 ay için yazı stoğu yapma derdim de yok. Belki yine 4 yıl sonra yazabilirim.

Şunu farkettim; insanların bloglarını ihmal etmelerinin en büyük nedeni beklenti. Daha güzel, özenli, paylaşılacak yazılar yazma kaygısı. Takipçi, görüntülenme ve okurları tatmin etme kuruntusu. Halbuki okurlar seni, fikirlerine değer verdiği için takip etmeli. Beğendirme kaygısı olmasa çok daha kolay yazılar çıkar, daha çok üretken oluruz diye düşünüyorum. O yüzden beklentiye girmeden, verdiğim söz için değil yazmak istediğim için yazdığım yazılar olmalı burada. Bakalım olabilecek mi.

Öğrenci kafasıyla yazdığım yazılara bugün baktığımda iyiki yazmışım diyorum. Çünkü insanoğlunun en karakteristik özelliği unutmak. Unutkanlık insanlığın en büyük düşmanı, kayıplarının en büyük sebebi, akıl karşısındaki gizli şeytan. O yüzden sürekli yazmak, ne olduğunu, ne zaman hangi noktada olduğunu bir yerlere not etmesi gerek. Dönüp bakınca güleceği acemiliklerini, kendine her seferinde tokat atacağı hatalarını görmeli bir yerlerde. Yoksa değişim zor, gelişmek imkansız.
Zaman geçiyor hem de o kadar hızlı geçiyor ki kaybettiğimiz zamana üzülmeye vakit kalmıyor. An'ı anlamlandırmak lazım, daha çok okumak daha çok yazmak lazım. Zaman geçtikçe gerisi daha anlamsız gelmiyor mu sana da?

29 Kasım 2012 Perşembe

e-tohum Kafe Toplantısı - 29 Kasım 2012

3 Kasım e-tohum toplantısından sonra, yoğun iş temposunun arasına sıkıştırabildiğimiz güzel bir etkinlik oldu bugünkü e-tohum kampı. Konuşmacılar bir süre önce iphone uygulamasıyla ses getiren dakick.com kurucusu Serkan Ünsal ve Markapon macerasından sonra girişimciliğe DriveYoyo kurucu ortaklığıyla devam eden Can Turanlı'ydı. Genelde soru-cevap şeklinde ilerleyen konuşma sohbet formatına döndü.

Sözün seyirciye veriliyor olması iyi bir şey ama bazen de kontrolsüz ve konu dışından gelen sorular konuşmanın asıl konusunu dağıtabiliyor. Konuşmanın tamamen konuşan kişinin kontrolünde olmasının da, dinleyicinin çok aktif olmasının da hem avantajları hem dezavantajları var.


Ben de konuyu dağıtıyor gibi görünürken hemen topluyorum ve Özyeğin Üniversitesi'nin ev sahipliği yaptığı bu etkinlikte paylaşılan bilgileri aktarmak istiyorum.


  • Aileniz girişimci olduğunuz zaman size işsiz gözüyle bakabilir. Bu tür tepkilere hazırlıklı olunmalı,
  • Girişiminizde kendi yeteneklerinize ve karakterinize göre pozisyonunuzu seçmelisiniz. Craiglist'in kurucusunun müşteri servisi bölümünde müşteriden gelen mailleri cevaplaması gibi,
  • Unutulmamalı ki bir internet girişimi sadece programlamayla bitmiyor, bir sürü insan yönetmek zorunda kalacaksınız.
  • Şirket kurmak kolay, kapatmak zordur.

Neden girişimci olmalıyım? Kurumsal firmada çok iyi şartlarda çalışırken deli miyim de girişeyim?


Serkan Ünsal: Kurumsal firmada çalışırken mutluydum, girişimci olmak da beni mutlu ettiği için istiyorum. Girişimci olmak için birçok madde sayılabilir.

Can Turanlı: Kariyer ya da girişimcilik tatminkarlık meselesi. Kurumsal firmada hep daha iyisini isterken, bir odamın olmasını hayal ederken bütün amacımın asla bu olamayacağını düşündüm ve girişimciliğin beni daha çok tatmin ettiğini hissettim.

Bu kadar kısa sürede yatırımı nasıl buldunuz?

Serkan Ünsal: Turkcell'de çalıştığım yılların, tecrübenin ve networkün sayesinde yatırım bulmakta zorlanmadım. Çalıştığım süre boyunca yatırıma meyilli insanlara yakındım ve birçok girişim sunumu izledim. Yatırımcıya nasıl gidileceğini artık iyi biliyordum.

İlk girişim başarısız olursa bu daha da heyecanlandırmalı mı yoksa pes etmek mi gerek?

Can Turanlı: Girişimciliğin verdiği tatmin duygusuyla ilk projem başarısız olsa da 2. projeye aynı coşkuyla başladık.

Kurumsal firmada çalışırken, risk almadan girişmeyi neden denemediniz?

Serkan Ünsal: Kariyer ve girişimcilik aynı anda olmaz. Toplantı bile yapamazsınız. Ben çalışırken sadece iş planını hazırladım. Diğer bütün süreçlere işten ayrıldıktan sonra girdim.

Klon model hakkında gelen bir soru üzerine;

Burak Büyükdemir: Para kazanıyorsan iyi bir kopya da girişimciliktir. Örneğin Marmaris Büfe...
Girişimcilik süreklilik gerektirir. Bir anda Microsoft, Silikon Vadisi beklemek hayal olur. Devletin bütün teşvikleri bir girişime verilse bunların kopyasını yapmak imkansızdır. Başlangıç için klon model sorun değil ancak süreklilik için inovasyon ve katma değer şart.

Serkan Ünsal: Bir kopya her zaman daha kolay yatırım bulma şansına sahiptir. Çünkü daha önceden benzerlerinin olması fikir verir ve daha inandırıcı olur.

Toplantı sonrası

Girişimcilik sürecinde ne tür dersler aldınız?

Serkan Ünsal: Girişimcilik her gün bir şeyler öğretiyor. Yarın yeni bir rakip çıkma ihtimali olduğu sürece sürekli aktif olmak zorundasınız.

Sosyal medyayı nasıl kullanıyorsunuz? Şu anki iletişim yolları olmasaydı yine de girişimci olur, fark yaratır mıydınız?

Serkan Ünsal: Sosyal medya kullanım alışkanlıklarım değişti. İnsanların benden beklentileri doğrultusunda paylaşım yapmaya başladım. İş-arkadaş çevresini ayırdım. Girişimcilik için iletişim yollarından ziyade, bir ihtiyacı çözmeye odaklandım. Bu yüzden yine girişimci olurdum.

Can Turanlı: Yaptığım projeleri sosyal medyaya çok inandığım için yaptım. Emin değilim ama sanırım sosyal medya ve internet bu kadar güçlü olmasaydı herhalde girişimci olmazdım.

Gün sonunda Serkan Ünsal'ın yazdığı kitap kapış kapış gitti. Bana kalmadı ne yazık ki...

Önemli paylaşımları için konuşmacılara ve etkinliğin düzenlenmesinde payı olan herkese çok teşekkürler...

Görüşmek üzere...

28 Kasım 2012 Çarşamba

3 Kasım 2012 Etkinlik Notları

3 Kasım 2012 Cumartesi günü katıldığım 2 etkinliğin notlarını hem aradığım zaman açıp okumak hem de birilerine faydalı olur umuduyla geç de olsa burada paylaşmak istedim.

Bahsettiğim 2 etkinlikten birincisi e-tohum Oyun Geliştiricileri Zirvesi'ydi. Tüm gün süren ve sektörden önemli isimlerin katıldığı organizasyonun sadece 2.paneline katılabildim. Panelistler; Erdem Çelik (Mikro Ödeme), Onur Çekmegil (Mynet), Görkem Ercan (Nokia), Kader Kutun (Netcom Medya)du.

Görkem Ercan;
Nokia-Microsoft ortaklığı ve Lumnia serisine ne kadar önem verdiklerine değindi,
WP 7 - WP 8 ile ciddi anlamda yükseliş beklediklerini söyledi,
"Uygulama geliştiriciler için yerel ekosistem oluşturuyor olmamız en büyük farkımız"
"Geliştiriciler WP 8 ile ilk günden itibaren para kazanacaklar."
"Yerel gücümüzü Windows'un büyük gücüyle birleştirerek genişleyeceğimizi düşünüyorum."

Kader Kutun;
"Reklam oyunda daha değerli çünkü oyuncu algısının en yüksek olduğu yer oyundur. TV ve radyodan çok daha fazladır."
Pepsi-Peak Games işbirliğinde kapak altı kodlarıyla oyunlarda özel levellara erişme imkanı sağladıklarından bahsetti.

Onur Çekmegil;
Oyun ekonomisinin süreçleri; hedef kitleyi belirle, hedef kitleye uygun ürün geliştir ve platform-ürün-kitle buluşması,
Yatırım almak için start-up'a girmeyin, yatırım almadan ölçeklenebilir fikirler değerlendirilmeli, fizibilitesi yapılmalı,
"Yeni ürün yeni bebek gibidir. Bebek büyümüyorsa onu öldürmeyi bilmek gerekir. Başarısız olduğumuz projeler oldu ama en önemlisi başarısızlığımızı kabullenip bu projeleri bitirmeyi göze aldık."
Oyundan para kazanmak için kullanıcıyı çok iyi incelemek gerekir.
Fiyatlandırma çok önemli;
Ana strateji belirlenmeli; abonelik mi, reklam mı, yoksa farklı bir strateji mi?

Erdem Çelik;
Ödeme sistemleri sürecin en son adımıdır. (Fikir-Geliştirme-Platform-Ödeme)
Mobil ödeme çok tercih edilen ve kullanılan bir sistem,
Mobil ödeme sisteminin gelişmesi oyun sektörünü geliştiriyor,
450 milyon dolara yakın oyun pazarından bahsediliyor,
Mikro ödeme 10M GSM abonesi tarafından kullanılmış.
Jailbreak büyük bir problem değil. Uygulama içerisine yazılan özel kodlarla kontrol edilebiliyor.

Aynı gün katıldığım diğer etkinlik "Webrazzi Geek On a Plane"di.

Bahçeşehir Üniversitesi'nin ev sahipliği yaptığı ve Webrazzi'nin organize ettiği Geek on a Plane İstanbul etkinliği Dave McClure'un sunumuyla başladı. İlginç ve hareketli sunumunda seyirciye neden girişimci olmak istediklerini sordu. Eğer rahat bir hayat içinse şu anda bu fikrinizden vazgeçin dedi.
Müşterilerin sitede hangi psikolojiyle ürün aldığını ve gezdiğinden bahsetti ve müşteri psikolojisini anlamanın önemine değindi. Ürünün iyi olup olmadığına karar verecek kişi müşteridir. Müşteri asıl odak olmalı!

Dave bir girişim için en önemli kriterleri şu şekilde sıraladı;

  • Acqusition; müşteri çekmek,
  • Activation; ilk ziyaretinde müşteriyi memnun etmek,
  • Retention; ziyaretçilerin tekrar gelmesini sağlamak,
  • Referrals; ziyaretçilerin başkalarına siteni önermesi,
  • Revenue; gelir...


Dave McClure, sunumunadan sonra Intel Capital Türkiye'den Barış Aksoy, Hummingbird Ventures'den Fırat İleri, 212 Capital Partners'dan Ali Karabey ve Turkven'den Göktekin Dinçerler'in katıldığı panelin moderatörlüğünü yaptı. Panelde aldığım notlar şu şekilde;


  • Yatırımcılar az yatırım çok şirket diyor!
  • Yatırım fikirlere değil de, geliri olan girişimlere daha çok yapılıyor. Yatırımcı ortada somut model görmek istiyor,
  • Girişimler yerel olmalı ama küresel hevesleri olmalı,
  • Silikon Vadisi'nde Tükiye ve Rusya konuşuluyor. Bu birşeyler olduğunu gösteriyor,
  • Her girişimcinin mentöre ihtiyacı vardır. İyi mentörler de bu işi daha önce başarılı yapanlardır,
  • Devletler start-up lara çok büyük paralar harcıyor ama danışmanlık olmadığı için birçoğu boşa gidiyor,
  • Devlet girişimciliği besleyen programlar düzenlemeli,
  • Türkiye pazarının büyüklüğü ve yeterince iyi oyuncunun olmaması büyük bir fırsat.


Girişim olimpiyatı; Gün sonunda GOAP ekibinden oluşan jüriye 8 girişimci sunum yaptı,

  • Ebrandvalue,
  • Shop Krowd,
  • Parlakbirgelecek,
  • StilSOS,
  • Connected 2 me,
  • Edfor,
  • Gideros,
  • Butigo,


Startup Olympics'in 500 Startups tarafından seçilen kazananı Parlakbirgelecek ve Gideros Mobile oldu.

27 Ekim 2012 Cumartesi

İş Görüşmesi Raconu

Okulum tamamiyle bitmemiş olsa da (öğrencilik bırakılır mı yahu!) full-time çalışabilmek için yeterli boş vaktim olacağı için bir süre önce çalışmaya karar verdim. Bu karardan sonra internet üzerinden başvurular yaptım ve geri dönen firmalarla telefon üzerinden veya yüzyüze mülakatlar gerçekleştirdik. Birçok firmayla görüştüm ve her görüşmeden farklı dersler çıkardım, yaptığım hataları düzeltmeye çalıştım. Aslında hata demek çok doğru değil, değerli İK'cılarımızın hoş görmediği durumları düzeltmeye çalıştım diyelim.

Her sene bir dolu mezun yaz döneminde iş aramaya başlıyor ve benim yaşadığım sürece benzer durumları yaşıyor. Bu süreç uzunluğa, ailenizin ve çevrenizin sizden beklentisine göre farklı şekiller alabiliyor. Daha az seçici olmak zorunda kalabiliyorsunuz veya sevmediğiniz bir işte çalışmak zorunda bırakılabiliyorsunuz. Psikolojik ve maddi boyutu olan bir süreç bu. 


Yaptığım görüşmeler sonucunda bir kenara aldığım notlar, en azından yaptığınız görüşmelerin az da olsa verimli geçmesine katkıda bulunacaktır diye düşünüyorum. Notlarımı belli bir iş grubu veya bölümle ilgili değil genel iş görüşmesi durumu için almaya çalıştım. Yani iş başvurusu yapan pozisyonda olduğunuz ve işveren temsilcisiyle yaptığınız o mistik görüşme ortamı için;
  • Neden o pozisyona başvurdun?
İlk madde başvurduğun pozisyonu neden istediğini göstermek zorundasın. Mantıklı bir gerekçen olup olmadığın sınanıyor bu soruda. Bu soruya hazırlıklı gitmek lazım çünkü cevapsız kalırsa acil iş bulmak zorunda olduğun ve kariyer.net'teki her ilana başvurduğun anlaşılır. Ben bu işi yapmak için yaratılmışım gibi şeyler beklenir genelde. 


  • Kariyer hedefin ne?
Klasik iş görüşmesi sorusudur. Soruyu sorana sorsan o da cevap veremez büyük ihtimalle ama senin cevabın olsun. Aslında gerçekten bir kariyer hedefin olsun ama henüz yoksa, kararsız durumdaysan (biliyorum suç sende değil, sistemde) alanınla ilgili iyi bir noktayı gösterebilirsin. Bu soruda en önemli nokta başvurduğun pozisyon seni kariyer hedefine götürüyor olmalı. Yani ilk madde bu madde için bir araç olmalı. Satış danışmanlığına başvurup kariyer hedefim Yazılım Uzmanlığı gibi bir durum olmamalı.
  • Şirket hakkında ne biliyorsun?
Görüşmeye gitmeden önce başvuru yaptığınız şirketle alakalı bilgi toplamakta fayda var. Sitesine girip "Hakkımızda", "Hizmetlerimiz", "Çözümlerimiz" gibi bölümleri okumak lazım en azından. İmkan varsa çalışan sayısı, iş ortaklıkları gibi bilgileri saydırıp, yağlayıp ballamak karşı tarafı oldukça mutlu edecektir. "Müthiş bir çalışma ortamı olduğunu duydum, herkesin hakkını aldığı, ender eğlenceli firmalardan birisiniz" vs...
  • Kendini anlat;
Her halükarda kendinizi anlatmaya hazır olun. Hiç olmadı hakkınızda bir paragraf yazıp ezberleyin. Liseden sonra, üniversite mezunuysanız üniversitede yaptıklarınız, aldığınız eğitimler, yaptığınız stajlar, varsa çalıştığınız işlerde yaptığınız işler ve sosyal hayatınızla alakalı bir paragraf yazın. Profesyoneller doğru cevabı daha iyi bilir tabi ama benim yaptığım buydu. Bu soruyu beklemeden aldığınız zaman aklınıza hiçbir şey gelmeyebiliyor. 
  • Dış görünüş;
Sanırım en çok hata yaptığım maddedir. Siz ne düşünüyor olursanız olun, ne kadar masum biriyseniz farketmez saçınıza, sakalınıza, bıyığınıza göre karşıdaki kişi size istediği etiketi yapıştırıyor. Aynı bıyıkla bir yerde milliyetçi, bir yerde solcu muamelesi görebiliyorsunuz. Sınıflandırmaya meraklı bir toplum olduğumuz için şu ortamda iş görüşmesine gitmek için en sade dış görünüşü seçmekte fayda var. İdeal uzunlukta saç, sakalsız ve bıyıksız...
  • CV'ye hakim ol;
CV seni olduğun gibi göstermeli. Fazlası varsa mutlaka bir yerde ters köşe olursun. Eksik olmasın zaten. Ama her halükarda yazdığın bilgilere hakim olmalısın. Yazılan her maddeyi rahatlıkla açıklayabilmelisin. Aksi takdirde İK'cının CV'den okuduğu bilgiye kem küm etmek çok basit bir hata olur.


İş görüşmesinin verimini etkileyen başka faktörlerde var şüphesiz. Ama genel anlamda en çok rastladığım noktalar bunlardı. Evet bunları yapmak, belli bir formata girmek zorunda kalmak sıkıcı ama çalışmak zorundaysan ve kendi işin de yoksa biraz mecburiyet halini alıyor. Bu alemin raconu bu dostum ne yazık ki...

26 Ekim 2012 Cuma

Hiç Adil Değil!

Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir programda medyadan iyi bildiğimiz 3 isim gündem tartışması yaparken diyalogları dikkatimi çekti. Özgürlükçü, demokrasi savunucusu diye bildiğimiz bu isimler Milliyet Genel Yayın Yönetmeni'nin değişmesini veya "kutsal sahip" tarafından değiştirilmesini değerlendirdiler. Demirören Grubu'nun Milliyet'in çizgisine müdahele edip etmeme durumu, patronun "Aziz Yıldırım" gibi soyunma odasına inip inmemesinin gerekliliği gibi şeyler tartışıldı. Denildi ki "soyunma odasına inmesin ama tabiki istediği yazarı getirebilir, istediğini gönderebilir vs." Tabi bunları söylerlerken "beni patron yönlendiremez" çizgisini de bırakmamak için oldukça çabaladılar.

Moderatör olan kadın yazarımız konuyu Taraf Gazetesi'ndeki yazarların yorumlarındaki değişikliğe getirdi; "Yani öyle bir durum oldu ki Taraf'ta bile farklı çizgiler görüyoruz; birisi hükümetin yurtdışı politikasını desteklerken diğeri muhalefet ediyor." Bu cümleden ben şunu çıkardım; en özgürlükçü, demokrasi savunucusu olanımız bile eşitliği, düşünce özgürlüğünü, farklılığı kendi çerçevesinde istiyor veya kabaca işine geldiği yerde. Kendi gazetesinde, kendi çalışma ortamında farklı düşüncelerin olmasına tahammül etmeyi bırak belli bir çizgiye oturttuğu başka bir marka içerisinde farklılığa bile tahammül edemiyor. Bunun bir adı olması lazım, bence "kısmi demokrasi" güzel olurdu.


Farklı görüşlere saygı gösterilmeli, dinlenmeli, değer verilmeli, özgürlük, eşitlik, adalet, kahrolsun faşistler tamam! Hepsine okey ama kısmi demokrasiye hayır!

Bu zihniyet sadece siyasette değil dışarıdan baktığımız her olay için geçerli aslında. Mesela çok önceleri dikkatimi çeken diğer bir olayda olduğu gibi; Yılmaz Erdoğan, usta tiyatrocumuz ÇGH'nin eski bölümlerinden birinde oyunculuğun gerektirdiği şeylerden konu açılınca gerekirse öpüşürüm, öpüştüm de vs. gibi şeyler söyledi. Daha ilerisine de gitti konu, yastık muhabbeti... Bunun üzerine kızının aynı durumda olması durumunda ne tepki vereceği sorulunca "ya şimdi o başka konu" gibi cümlelerle geçiştirdi konuyu. İş kendine, ailesine dokununca olayın boyutu değişti tabi. Söylediği sözün altından kalkamadı sonuç olarak. Konu uzatılabilir; çarpık zihniyet, bencillik gibi bağlantılar kurulabilir ama sıkıcı bir yazı olsun istemiyorum.

Bir görüşü savunuyorsam bunu kendi ailem için, çevrem için de savunmam gerekmez mi? O yapsın ama benim için farklı demek hiç adil değil. Sen, ben, o kendi içimizde adil olmuyorsak toplum da adaletli olmuyor. Aldığım çikolatanın ambalajını yere atarken çok rahatım ama ülkenin yaşanmaz hale geldiğinden şikayet ediyorum, trafik kurallarına dikkat etmiyorum ama devlet düzeni sağlayamıyor diye küfretmeyi çok iyi biliyorum. Bu toplumu biz oluşturuyorsak, mecliste saçma sapan tartışan milletvekilleriyle aynı kültürden besleniyorsak sorun hepimizde veya büyük çoğunluğumuzda.

Aslında temel  nokta çok basit; yere sigara izmariti atıyorsan ülkenin kirliliğinden, yaşanamaz oluşundan şikayet etme hakkın yok. Çünkü sorun sende başlıyor.

30 Eylül 2012 Pazar

e-tohum Başarısızlık Zirvesi - 29 Eylül 2012

Konusuyla, konuklarıyla ilgi çekici ve uzun süredir beklediğimiz Başarısızlık Zirvesi, 29 Eylül 2012 Cumartesi günü Özyeğin Üniversitesi Çekmeköy Kampüsü'nde gerçekleşti. Hususi aracı olmayanlar için ulaşımın işkenceye dönüştüğü Çekmeköy'e gerçekten güzel bir kampüs yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar. Özyeğin Üniversitesi'nin lisans kısmı tamamiyle buraya taşınacak, Altunizade Kampüsü'nde ise yüksek lisans bölümleri kalacakmış.

Programın öğleden önceki kısmına yetişemedim ama katıldığım 2 sunum da o kadar yolu çekmeme değdi. Salon tıklım tıklım doluydu hatta merdiven aralarında bile yer yoktu. Seyircinin ilgisi görülmeye değerdi.


Serdar Kuzuloğlu'nun ajansıyla anlaşmasından dolayı internetten yayınlanmayan konuşmasına ön sıralarda yer bulabilmek için öğle yemeğini erkenden yedik ve salondan yer kaptık. Konuşmanın internette yayınlanmayacak olması üzücü olsa da kendimizi biraz özel hissetmedik değil.

Serdar Kuzuloğlu sunumunda başarısızlığın tanımından, kendimizi nasıl başarılı hissettiğimizden bahsetti. Sunumun maddeleri genel olarak şunlardı;
  • Başarı, bizim için başkalarının(anne, baba, öğretmen, patron) koyduğu hedeflere ulaşmak olmuştur. Oyunun kurallarını koyanlar tarafından takdir edilmektir çoğu zaman. Sanal ortamlarda kazanılan rütbelerle mutlu olmak gibi...
  • Bazen eşitsizlikler başarıyı getirir. Milletvekili, başkan yakını olma avantajıyla başarılı olma gibi...
  • Gözümüzü kamaştıran başarı, aslında çoğu zaman tesadüflere, şansa ve başkalarının başarısızlıklarına dayanır.
  • Vecihi Hürkuş'un yaptıkları ve pilotluğa olan tutkusu sonucu o dönemde yaptıklarının kimse tarafından takdir edilmemesi, bugün hatırlanmaması onun başarısız olduğunu mu gösterir?
  • Tesla'nın yaptıkları, sahip olduğu patentlerin sayısı, Edison'dan daha az takdir edilmesi, fakir olarak ölmesi başarısız olduğunu mu gösterir?
  • Tutkulu ol!
  • Hayal kur!
  • Hata yapmaktan korkma!
  • Başarılıysan her şey yolundadır, olması gerektiği gibidir zaten ama hata yaptığın zaman ne yapmaman gerektiğini öğrenirsin.
  • Başarı hayatımızın tek amacı olmamalı. Başarısız olma hakkımız var. Bu, dünyanın sonu değil.
  • Üzerindeki etiketleri kenara koy, mutlu olmayı hedefle. Başarı peşinde koşarken mutsuz olma.
  • Başarı; yaptığın işi dünyada en iyi yapan insan olabilme ümidi taşımaktır.

Serdar Kuzuloğlu'nun paylaştığı her bilgi ve tespit çok değerli ancak aklımda kalanlar bu şekilde. Steve Jobs tespiti ve "Eşkiya"dan yaptığı alıntı çok anlamlıydı.

Günün sonunda ise Türkiye'nin önemli isimlerinin katıldığı bir panel vardı. Moderatör Fikir Atölyesi'nin kurucusu Tunç Kılıç, konuklar; Özyeğin Üniversitesi kurucusu, iş adamı Hüsnü Özyeğin, Pegasus Havayolları başkanı Ali Sabancı, Mynet kurucusu Emre Kurttepeli, Hitay Yatırım Holding kurucusu Emin Hitay ve Bilgi Üniversitesi MBA ve e-MBA programlarında pazarlama dersi veren Levent Erden'di.


Zaman zaman Ali Sabancı önderliğinde bir stand-up gösterisine dönen panel, eğlenceli olduğu kadar öğretici oldu ve başarılarını gazetelerden okuduğumuz isimlerin başarısızlıklarını ve tecrübelerini dinleme fırsatı bulmak önemli bir deneyimdi. Panelden aklımda kalanlar;
  • Başarısızlık huzurunu kaybetmektir.
  • Başarısızlık "Time"a kapak olamamaktır.
  • Şirketini mal sahibi gibi yönetmeyen yöneticinin mal sahibi olma ihtimali yoktur.
  • Bir iş tutmamışsa ısrar etmemek lazım.
  • Merak edersen hayal edebilirsin.
  • Hiçbir girişimci kendini başarılı addetmez. Sürekli daha fazlasını, daha ilerisini ister. "It is never enough"
  • İnternet start-upları kurumsal yönetimle, patron zihniyetiyle olmaz. İşin hastası ve tutkulu insanlarla olur. Belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra kurumsallaşmaya gidilmesi gerekir.
  • Başarısızlıktan korkmak kadar başarıyı iten bir şey yoktur.
  • Sıfır (0)dan bir işe girmek yerine ışık veren girişimlere %50'nin altında yatırım yapmak daha akıllıca.

Her sözün sahibini yazmadım, genel olarak aldığım notları toplamış oldum. Bu kaliteli kadroyu dinlemek önemli bir fırsattı ve bu fırsatı bize sağladıkları için başta Burak Büyükdemir ve ekibine çok teşekkür ederim. E-tohumu takip etmeye devam ediyoruz.

5 Ağustos 2012 Pazar

Burun Farkı!

Londra Olimpiyatları'nda erkekler 100 metrede Olimpiyat rekoru kırarak altın madalyayı kazanan Kuzey Amerika kıtasının en küçük devleti Jamaikalı Usain Bolt'tu. "Bunda bir gariplik yok, rakipleri bile şaşırmadı sen niye şaşırıyorsun" diyebilirsiniz. Doğru... Ama kafama takılan bu yarışta Bolt'un altın madalyayı alması değil  oraya kadar nasıl geldiği oldu.

Usain Bolt


Yoksul bir ülkede doğacaksın, yeteneğin olacak ama en önemlisi farkedileceksin, önün açılacak, sendeki cevheri keşfetmene destek olacaklar ve o yeteneğinin "10 sn" lik eseriyle dünyanın en popüler insanı olacaksın. Kolay bir süreç değil. Eminim ki evinde bir kucak dolusu madalya olan Micheal Phelps bu kadar zorlanmadı madalyaları toplarken. Belki kendisi çok istemediği halde annesi onu yüzme kursuna yazdırdı hatta tutkusu olmadığı halde iyi ve sürekli bir eğitimden geçtiği için bu dalda iyi bir sporcu oldu. Daha doğrusu işin özü şu; Bolt New York'ta, Phelps Trelawny'de doğmuş olsa neler oldurdu bilmiyorum. Çünkü Tunuslu Mellouli Phelps'le yarışmaya Londra Olimpiyaları'nda değil doğduğu gün başladı. Phelps'in kendini içinde bulduğu ekonomik rahatlıktan tutun da bu rahatlığın ve ülkesinin sosyal refahının sağladığı imkanların her birinde bir fark koydu Phelps Tunusluya. Mellouli ise onunla başedebilmek için açığı kapatmak zorundaydı ve daha çok çalışmalı, daha çok fedakarlık yapmalıydı.

Michael Phelps


Hayat bundan ibaret olabilir mi? 1-0 geride başlayan, hayatta hep bir adım geride gidenler farkı kapamak için nefes nefese kalmak zorundalar. Bu farkı kapatacak imkanı bulamayanlarsa Türkiye'nin ücra bir köyünde 100 metreyi 9.50 sn de koşuyor olsa bile dünya onun için köyünden ibaret. Ortalama 70 yıl yaşayacağı bu gezegende duyguları, yetenekleri bastırılmış, büyük çoğunluğunu mutsuz olarak yaşamaya mahkum olacağı bu hayatı hazırlamıştı zaten insanların kurduğu bu sistem.

Televizyonda hemen hemen birçok siyasiye sözü geçebilecek, istediği zaman gündemi sallama potansiyeline sahip bir iş adamı başarı hikayesini anlatırken düşündüm de gerçekten benim gittiğim yoldan giderek mi başarılı oldu daha doğrusu böyle bir adam benim yolumdan giderek aynı seviyeye gelebilir miydi? Ailesinin maddi durumuna, okuduğu okullara, aldığı eğitimlere, çevresine bakıyorum da bahsettiği başarı hikayesini kulağım duymamaya başlıyor. Her adımında, aldığı havada, her işittiğinde fark var. Bana "farklı düşün, çalışmaktan vazgeçme" dese neye yarar. Ben onun gibi düşünebilmek için onun çevresinde yaşamalı, onun ailesinde yetişmeli ve onun yaptıklarını yapmalıyım. Aksi takdirde ben kendi sınırlı düşünce dünyamdan çıkamam.

Ortada dolaşan efsaneler var ya neden 1.olmayasın? Neden bi Facebook olmasın? Neden Türkiye'den Messi çıkmasın? Neden şu, neden bu olmasın?

Olmaz mı olur. Örneği yok mudur, vardır ama farkı kapamak için sen daha fazla koşmalısın. Bolt yavaş başlayıp sonradan hızlanıyorsa sen hızlı başlayıp hızlı bitireceksin. Geriden başladıysan hata lüksün yok. Onun var ama senin maalesef yok!