Sayfalar

25 Kasım 2010 Perşembe

Gazete Devrimi

Biz Türkler için gazetenin ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum. Gazeteden kastım isimler değil yayınlar yani sabah elimize aldığımız, spor sayfalarından başlayarak sayfalarını geriye doğru çevirdiğimiz 3üncü sayfa haberleriyle meşhur kağıt topluluğu işte.

Bizim için haberleri, köşe yazılarını o kağıtlardan okumanın keyfi ayrı değil mi sizcede? Açıkçası benim için haberleri özellikle köşe yazılarını internetten okumakla gazeteden okumak çok farklı. Teknoloji çok hızlı gelişiyor, gazetelerin internet siteleri mobil servisleri çıkıyor ama ben daha uzunca bir süre haberleri o kağıt baskıdan takip etmek isteyecek büyük bir kitle olacağına inanıyorum. En azından şu anda bu kitlenin mevcut olması benim bu yazıyı yazmam için geçerli sebeptir.

Yazıdan önce herhangi bir araştırma, kamu oyu yoklaması yapmadım ama bana katılacak insanlar olabileceğini düşünüyorum ve artık gazetelerin fiziksel devrime gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten içerik olarak, görüş olarak, tarafsızlık olarak devrime gitmeleri imkansıza yakın olduğu için şu anda derdimiz fiziksel devrim. Fiziksel devrimden 2 şeyi kastediyorum; gazete kağıdı ve gazete boyutu.

Artık elime gazete aldığım zaman 5 dk içerisinde gazetedeki haberlerin elime geçmesini istemiyorum. Arkadaş ben o gazeteyi içerisindeki haberleriyle sevdim, kalsın orda, oradan okumak istiyorum. Hangi çağda yaşıyoruz. Bu kağıdın alternatifi yok mu? Kuşe kağıt olmak zorunda değil, şu anda kullanılan kağıtlardan daha iyi bir alternatif olduğuna eminim. Habertürk okumuyorum ama kağıt kalitesi iyi gibi (iç sayfalarıda dışı gibi mi bilmiyorum)

Diğer noktada Habertürk ve Radikal gazetelerinin stratejilerini destekliyorum ve diğer gazetelerin de bu değişime gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Şu anda gazetelerimiz oldukça büyük. Bu konuda-alışkanlıktan olsa gerek- benim gibi düşünmeyen birçok insan var ama bence Habertürk ve Radikal gazetelerinin boyutları çok ideal ve kullanımı daha kolay.
Gazete okumayı seven bir milletiz, keyif çayının yanında gazetemiz eksik olmaz ama gazete okurken elimiz renk değiştirmese, kullanımı daha kolay olsa fena mı olur? Gazete tercihlerimizi boyuta ve kağıt kalitesine göre değil de yazar, içerik kalitesine göre yapmamız gerekmez mi? Bir gün olacak diye bekliyoruz, bakalım...

Görüşmek üzere...

2 Kasım 2010 Salı

Gerçek İstanbullu

Hep tartışma konusu olmuştur "nerelisin?" sorusunun cevabı. Kimine göre "doğduğun yer değil doyduğun yer"dir, kimine göreyse "babanın memleketi"dir. Göreceli bir konu olduğunu kabul etmeliyiz ama ben ikisinden birisinin eksik olmasını gerçek Antalyalı, gerçek Manisalı, gerçek Bayburtlu, gerçek İstanbullu demeye mani bir neden olarak görüyorum. Çünkü birkaç kuşaktan gelen bağlılığı sonradan gelip 5, 10, 15, 20 yıl havasını soluyarak hissedemezsiniz. Bunun gibi oranın kültürünü, havasını, suyunu benimsemek, bunlarla bütünleşmek de orada doğmakla olacak birşey değildir. Niceleri vardır ki sonradan gelir senden daha fazla sahip çıkar memleketine, senden daha fazla oralı olduğunu düşünür, dağdan gelir bağdakini kovar valla, karışmam...

Bugünün(02.11.2010) Milliyeti'nde de "Gerçek İstanbullu Kim?" başlıklı bir habere rastladım. Haber İstanbul Life dergisinin bu soruyu İstanbul'dan ilham alan aydınlara sormasını konu almış. İşte yazarların, akademisyenlerin soruya cevapları;

Herkes yabancıdır
- Oya Baydar (Yazar): “Bu şehirde herkes, şehrin ilk kuruluşundan beri uzaklardan gelmiş yabancıdır. Şehir onu kendi potasında eritir, birkaç kuşak sonra da kendi aynasında yansıtır. Binlerce yıl boyunca, her kuşak yeni gelenlere bakıp ‘İstanbul’da İstanbullu kalmadı‘ diye şikâyet eder kendi yabancılığını unutup. Oysa hepsi İstanbulludur artık... İstanbul değişimdir; ama tıpkı ebrunun renklerinin suda sürekli devinim halinde değişmesi, her devinimde yeni bir ahenk yaratması gibidir İstanbul’da değişim. Öz hep aynı kalır. İstanbul mucizesi de budur zaten.”

Memleket kadar
-Hakkı Devrim (Gazeteci): “Kızıltopraklıyla Karagümrüklü aynı İstanbullu değil. İstanbul nerdeyse memleket kadar bir şehir. İstanbul’da doğup büyümüş herkesi gerçek İstanbullu olarak kabul edelim öyleyse, derim ama İstanbul’un semtlerini ve semtler arasındaki farklılığın da unutulmaması gerekir.”

Kesin tarif zor
-Prof. Dr. Nilüfer Narlı (Sosyolog): “Gerçek İstanbullu en az iki nesil İstanbul’da doğmuş ve büyümüş birisine diyebiliriz. İstanbul’un tanımındaki değişiklik, İstanbul’un artık kültürel bir kent olmasıdır. İstanbul’da çeşitlilik arttığı için İstanbullunun da kesin bir tarifinin yapılması çok zor.”

Ruhunu anlayanlar
- Elif Şafak(Yazar): “Gerçek İstanbullu bu şehri yürekten severek yaşayan, hikâyelerine, tarihine, ruhuna kıymet veren ve özen gösteren herkese denir. Benim için İstanbullu demek, öyle ailesi beş göbektir İstanbul’da yaşayan ya da çocukluğu burada geçen insan demek değildir illa. Ben bu şehre sonradan gelip de, aşkla tutkuyla bağlanan çok insan biliyorum. Onlar da İstanbullu. Bu şehrin ruhunu ve ritmini anlayan, hisseden ve sahiplenen herkes İstanbullu.”

Birçok kültürlülük
- Prof. Dr. Osman Senemoğlu (GS Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı): “İstanbul yaşamının temeli ‘sevgi, saygı, hoşgörü, terbiye’ kavramlarına dayalı tarihsel bir çok kültürlülüktü. Bugün İstanbul’da hoyratça yaşanıyor. Bugün İstanbul’da İstanbullu olmamakla övünen bunu bir gururlanma kaynağı sanan kitleler yaşıyor.”

Görüşler bu şekilde, yoruma açık... Sizin için gerçek İstanbullu kim? Bu konu netleşsin artık, yeter!!

Görüşmek üzere...




kaynak:Milliyet