Sayfalar

27 Ekim 2012 Cumartesi

İş Görüşmesi Raconu

Okulum tamamiyle bitmemiş olsa da (öğrencilik bırakılır mı yahu!) full-time çalışabilmek için yeterli boş vaktim olacağı için bir süre önce çalışmaya karar verdim. Bu karardan sonra internet üzerinden başvurular yaptım ve geri dönen firmalarla telefon üzerinden veya yüzyüze mülakatlar gerçekleştirdik. Birçok firmayla görüştüm ve her görüşmeden farklı dersler çıkardım, yaptığım hataları düzeltmeye çalıştım. Aslında hata demek çok doğru değil, değerli İK'cılarımızın hoş görmediği durumları düzeltmeye çalıştım diyelim.

Her sene bir dolu mezun yaz döneminde iş aramaya başlıyor ve benim yaşadığım sürece benzer durumları yaşıyor. Bu süreç uzunluğa, ailenizin ve çevrenizin sizden beklentisine göre farklı şekiller alabiliyor. Daha az seçici olmak zorunda kalabiliyorsunuz veya sevmediğiniz bir işte çalışmak zorunda bırakılabiliyorsunuz. Psikolojik ve maddi boyutu olan bir süreç bu. 


Yaptığım görüşmeler sonucunda bir kenara aldığım notlar, en azından yaptığınız görüşmelerin az da olsa verimli geçmesine katkıda bulunacaktır diye düşünüyorum. Notlarımı belli bir iş grubu veya bölümle ilgili değil genel iş görüşmesi durumu için almaya çalıştım. Yani iş başvurusu yapan pozisyonda olduğunuz ve işveren temsilcisiyle yaptığınız o mistik görüşme ortamı için;
  • Neden o pozisyona başvurdun?
İlk madde başvurduğun pozisyonu neden istediğini göstermek zorundasın. Mantıklı bir gerekçen olup olmadığın sınanıyor bu soruda. Bu soruya hazırlıklı gitmek lazım çünkü cevapsız kalırsa acil iş bulmak zorunda olduğun ve kariyer.net'teki her ilana başvurduğun anlaşılır. Ben bu işi yapmak için yaratılmışım gibi şeyler beklenir genelde. 


  • Kariyer hedefin ne?
Klasik iş görüşmesi sorusudur. Soruyu sorana sorsan o da cevap veremez büyük ihtimalle ama senin cevabın olsun. Aslında gerçekten bir kariyer hedefin olsun ama henüz yoksa, kararsız durumdaysan (biliyorum suç sende değil, sistemde) alanınla ilgili iyi bir noktayı gösterebilirsin. Bu soruda en önemli nokta başvurduğun pozisyon seni kariyer hedefine götürüyor olmalı. Yani ilk madde bu madde için bir araç olmalı. Satış danışmanlığına başvurup kariyer hedefim Yazılım Uzmanlığı gibi bir durum olmamalı.
  • Şirket hakkında ne biliyorsun?
Görüşmeye gitmeden önce başvuru yaptığınız şirketle alakalı bilgi toplamakta fayda var. Sitesine girip "Hakkımızda", "Hizmetlerimiz", "Çözümlerimiz" gibi bölümleri okumak lazım en azından. İmkan varsa çalışan sayısı, iş ortaklıkları gibi bilgileri saydırıp, yağlayıp ballamak karşı tarafı oldukça mutlu edecektir. "Müthiş bir çalışma ortamı olduğunu duydum, herkesin hakkını aldığı, ender eğlenceli firmalardan birisiniz" vs...
  • Kendini anlat;
Her halükarda kendinizi anlatmaya hazır olun. Hiç olmadı hakkınızda bir paragraf yazıp ezberleyin. Liseden sonra, üniversite mezunuysanız üniversitede yaptıklarınız, aldığınız eğitimler, yaptığınız stajlar, varsa çalıştığınız işlerde yaptığınız işler ve sosyal hayatınızla alakalı bir paragraf yazın. Profesyoneller doğru cevabı daha iyi bilir tabi ama benim yaptığım buydu. Bu soruyu beklemeden aldığınız zaman aklınıza hiçbir şey gelmeyebiliyor. 
  • Dış görünüş;
Sanırım en çok hata yaptığım maddedir. Siz ne düşünüyor olursanız olun, ne kadar masum biriyseniz farketmez saçınıza, sakalınıza, bıyığınıza göre karşıdaki kişi size istediği etiketi yapıştırıyor. Aynı bıyıkla bir yerde milliyetçi, bir yerde solcu muamelesi görebiliyorsunuz. Sınıflandırmaya meraklı bir toplum olduğumuz için şu ortamda iş görüşmesine gitmek için en sade dış görünüşü seçmekte fayda var. İdeal uzunlukta saç, sakalsız ve bıyıksız...
  • CV'ye hakim ol;
CV seni olduğun gibi göstermeli. Fazlası varsa mutlaka bir yerde ters köşe olursun. Eksik olmasın zaten. Ama her halükarda yazdığın bilgilere hakim olmalısın. Yazılan her maddeyi rahatlıkla açıklayabilmelisin. Aksi takdirde İK'cının CV'den okuduğu bilgiye kem küm etmek çok basit bir hata olur.


İş görüşmesinin verimini etkileyen başka faktörlerde var şüphesiz. Ama genel anlamda en çok rastladığım noktalar bunlardı. Evet bunları yapmak, belli bir formata girmek zorunda kalmak sıkıcı ama çalışmak zorundaysan ve kendi işin de yoksa biraz mecburiyet halini alıyor. Bu alemin raconu bu dostum ne yazık ki...

26 Ekim 2012 Cuma

Hiç Adil Değil!

Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir programda medyadan iyi bildiğimiz 3 isim gündem tartışması yaparken diyalogları dikkatimi çekti. Özgürlükçü, demokrasi savunucusu diye bildiğimiz bu isimler Milliyet Genel Yayın Yönetmeni'nin değişmesini veya "kutsal sahip" tarafından değiştirilmesini değerlendirdiler. Demirören Grubu'nun Milliyet'in çizgisine müdahele edip etmeme durumu, patronun "Aziz Yıldırım" gibi soyunma odasına inip inmemesinin gerekliliği gibi şeyler tartışıldı. Denildi ki "soyunma odasına inmesin ama tabiki istediği yazarı getirebilir, istediğini gönderebilir vs." Tabi bunları söylerlerken "beni patron yönlendiremez" çizgisini de bırakmamak için oldukça çabaladılar.

Moderatör olan kadın yazarımız konuyu Taraf Gazetesi'ndeki yazarların yorumlarındaki değişikliğe getirdi; "Yani öyle bir durum oldu ki Taraf'ta bile farklı çizgiler görüyoruz; birisi hükümetin yurtdışı politikasını desteklerken diğeri muhalefet ediyor." Bu cümleden ben şunu çıkardım; en özgürlükçü, demokrasi savunucusu olanımız bile eşitliği, düşünce özgürlüğünü, farklılığı kendi çerçevesinde istiyor veya kabaca işine geldiği yerde. Kendi gazetesinde, kendi çalışma ortamında farklı düşüncelerin olmasına tahammül etmeyi bırak belli bir çizgiye oturttuğu başka bir marka içerisinde farklılığa bile tahammül edemiyor. Bunun bir adı olması lazım, bence "kısmi demokrasi" güzel olurdu.


Farklı görüşlere saygı gösterilmeli, dinlenmeli, değer verilmeli, özgürlük, eşitlik, adalet, kahrolsun faşistler tamam! Hepsine okey ama kısmi demokrasiye hayır!

Bu zihniyet sadece siyasette değil dışarıdan baktığımız her olay için geçerli aslında. Mesela çok önceleri dikkatimi çeken diğer bir olayda olduğu gibi; Yılmaz Erdoğan, usta tiyatrocumuz ÇGH'nin eski bölümlerinden birinde oyunculuğun gerektirdiği şeylerden konu açılınca gerekirse öpüşürüm, öpüştüm de vs. gibi şeyler söyledi. Daha ilerisine de gitti konu, yastık muhabbeti... Bunun üzerine kızının aynı durumda olması durumunda ne tepki vereceği sorulunca "ya şimdi o başka konu" gibi cümlelerle geçiştirdi konuyu. İş kendine, ailesine dokununca olayın boyutu değişti tabi. Söylediği sözün altından kalkamadı sonuç olarak. Konu uzatılabilir; çarpık zihniyet, bencillik gibi bağlantılar kurulabilir ama sıkıcı bir yazı olsun istemiyorum.

Bir görüşü savunuyorsam bunu kendi ailem için, çevrem için de savunmam gerekmez mi? O yapsın ama benim için farklı demek hiç adil değil. Sen, ben, o kendi içimizde adil olmuyorsak toplum da adaletli olmuyor. Aldığım çikolatanın ambalajını yere atarken çok rahatım ama ülkenin yaşanmaz hale geldiğinden şikayet ediyorum, trafik kurallarına dikkat etmiyorum ama devlet düzeni sağlayamıyor diye küfretmeyi çok iyi biliyorum. Bu toplumu biz oluşturuyorsak, mecliste saçma sapan tartışan milletvekilleriyle aynı kültürden besleniyorsak sorun hepimizde veya büyük çoğunluğumuzda.

Aslında temel  nokta çok basit; yere sigara izmariti atıyorsan ülkenin kirliliğinden, yaşanamaz oluşundan şikayet etme hakkın yok. Çünkü sorun sende başlıyor.