Sayfalar

26 Ekim 2012 Cuma

Hiç Adil Değil!

Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir programda medyadan iyi bildiğimiz 3 isim gündem tartışması yaparken diyalogları dikkatimi çekti. Özgürlükçü, demokrasi savunucusu diye bildiğimiz bu isimler Milliyet Genel Yayın Yönetmeni'nin değişmesini veya "kutsal sahip" tarafından değiştirilmesini değerlendirdiler. Demirören Grubu'nun Milliyet'in çizgisine müdahele edip etmeme durumu, patronun "Aziz Yıldırım" gibi soyunma odasına inip inmemesinin gerekliliği gibi şeyler tartışıldı. Denildi ki "soyunma odasına inmesin ama tabiki istediği yazarı getirebilir, istediğini gönderebilir vs." Tabi bunları söylerlerken "beni patron yönlendiremez" çizgisini de bırakmamak için oldukça çabaladılar.

Moderatör olan kadın yazarımız konuyu Taraf Gazetesi'ndeki yazarların yorumlarındaki değişikliğe getirdi; "Yani öyle bir durum oldu ki Taraf'ta bile farklı çizgiler görüyoruz; birisi hükümetin yurtdışı politikasını desteklerken diğeri muhalefet ediyor." Bu cümleden ben şunu çıkardım; en özgürlükçü, demokrasi savunucusu olanımız bile eşitliği, düşünce özgürlüğünü, farklılığı kendi çerçevesinde istiyor veya kabaca işine geldiği yerde. Kendi gazetesinde, kendi çalışma ortamında farklı düşüncelerin olmasına tahammül etmeyi bırak belli bir çizgiye oturttuğu başka bir marka içerisinde farklılığa bile tahammül edemiyor. Bunun bir adı olması lazım, bence "kısmi demokrasi" güzel olurdu.


Farklı görüşlere saygı gösterilmeli, dinlenmeli, değer verilmeli, özgürlük, eşitlik, adalet, kahrolsun faşistler tamam! Hepsine okey ama kısmi demokrasiye hayır!

Bu zihniyet sadece siyasette değil dışarıdan baktığımız her olay için geçerli aslında. Mesela çok önceleri dikkatimi çeken diğer bir olayda olduğu gibi; Yılmaz Erdoğan, usta tiyatrocumuz ÇGH'nin eski bölümlerinden birinde oyunculuğun gerektirdiği şeylerden konu açılınca gerekirse öpüşürüm, öpüştüm de vs. gibi şeyler söyledi. Daha ilerisine de gitti konu, yastık muhabbeti... Bunun üzerine kızının aynı durumda olması durumunda ne tepki vereceği sorulunca "ya şimdi o başka konu" gibi cümlelerle geçiştirdi konuyu. İş kendine, ailesine dokununca olayın boyutu değişti tabi. Söylediği sözün altından kalkamadı sonuç olarak. Konu uzatılabilir; çarpık zihniyet, bencillik gibi bağlantılar kurulabilir ama sıkıcı bir yazı olsun istemiyorum.

Bir görüşü savunuyorsam bunu kendi ailem için, çevrem için de savunmam gerekmez mi? O yapsın ama benim için farklı demek hiç adil değil. Sen, ben, o kendi içimizde adil olmuyorsak toplum da adaletli olmuyor. Aldığım çikolatanın ambalajını yere atarken çok rahatım ama ülkenin yaşanmaz hale geldiğinden şikayet ediyorum, trafik kurallarına dikkat etmiyorum ama devlet düzeni sağlayamıyor diye küfretmeyi çok iyi biliyorum. Bu toplumu biz oluşturuyorsak, mecliste saçma sapan tartışan milletvekilleriyle aynı kültürden besleniyorsak sorun hepimizde veya büyük çoğunluğumuzda.

Aslında temel  nokta çok basit; yere sigara izmariti atıyorsan ülkenin kirliliğinden, yaşanamaz oluşundan şikayet etme hakkın yok. Çünkü sorun sende başlıyor.

Hiç yorum yok: