Sayfalar

31 Aralık 2009 Perşembe

birFİKRİNmiVAR?

Şimdiye kadar yer yer marka tanıtımları, markaların gelişim süreçleri yer yer girşimcilik hikayeleri ve ilerleme politikalarından bahsettik. Belki bu yazılanlar çizilenler, internette dolaşan hikayeler bizlere bir noktada yol gösterici oldu ama uzun zamandır kafanda tasarladığın, annene babana bile söylemediğin, sana köşeyi döndürecek bomba fikrini hayata geçirme fırsatı mouseunun ucuna geldi.

LabX ve Özyeğin Üniversitesi'nin önderliğinde GYİAD, Cisco Systems, UK Trade and Investment'ın katkılarıyla düzenlenen birFİKRİNmiVAR? yarışması sana ilaç olacak.

İş fikriniz, Ar-Ge çalışması gerektiren bir ürün veya hizmet olabileceği gibi, var olan bir ürün veya hizmetin ticarileşme sürecindeki yenilikçi fikirlerden de oluşabilir. İş fikrinizin değerlendirilmesinde fikrin potansiyeli, uygulanabilirliği ve rekabet ortamı gibi kriterler ölçülecek.

28 Şubat 2010'a kadar Girişimcilik Serüveni Yarışma Formu'nu doldurup maratona giriyorsunuz. Ön elemeyi geçip ilk 40 proje arasına girdikten sonra seçkin jüri üyelerinin karşısında en iyi sunumu yapıp ilk 20'ye kalmaya çalışıyorsunuz. Bu aşamadan sonra iş fikirlerinizi kapsamlı bir iş planına çevirmeniz istenecek ve bu konuda gerekli profesyonel destek sağlanacak.

Yolun sonunda ipi göğüsleyen çalışma İngiliz başkonsolosluğu'nda aşağıdaki ödüllerle ödüllendirilecek;

- Hayallerinin şirketini kurmak için LabX Melek Yatırımcıları aracılığı ile 300.000 TL’ye kadar sermaye desteği,

- Şirketin İngiltere'de kurulması halinde WMG (Warwick Manufacturing Group)-University of Warwick İnkübasyon Merkezi'nden +300.000 TL değerinde ofis alanı masrafları, inkübasyon desteği ve network,

- Özyeğin Üniversitesi’nden 20.000 TL kurulum sermayesi ve 50.000 TL'lik Yönetici Eğitimi bursu,

- Microsoft'tan program kriterine uyan tüm şirketlere Microsoft ürünlerini bedava kullanım hakkı veren ücretsiz Microsoft BizSpark üyeliği ve dünyanın en ünlü risk sermaye şirketlerinin toplanacağı EU VC Summit 2010'a katılma ve fikrini sunma fırsatı,

- UKTI sponsorluğunda iş fikrinle ilgili İngiltere’ye bir haftalık iş seyahati,

- İş fikrini hayata geçirme ve finansman temini aşamalarında LabX tarafından profesyonel destek sağlanması ve iş fikri hayata geçtikten sonra işin bir ortağı olarak kurumsallaşma ve yönetim danışmanlık hizmetlerinin kesintisiz devamı

Yarışmayla ilgili daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Fikrinizi hayata geçirmek için bu fırsatı değerlendirin ve ülkemize yeni bir Türk markası kazandırın.

Girişimcilik serüveninde FİKRİ BULAN ŞİRKETİ KURACAK


kaynak: http://www.birfikrinmivar.com

24 Aralık 2009 Perşembe

Markalarda Maskot Geleneği

Pazarlama ve reklam sektörü şüphesiz bütün markalar için çok önemli ve sektörde kıyasıya bir rekabet var. Aslında rekabetin parametresi belli; markanın ismini olumlu bir şekilde öne çıkarabilmek. Bir süre bu iş, markanın logosu üzerinde değişiklikler yapma, efektiv logolarla piyasaya girme şeklinde devam etti. Logoda farklı renkler, fontlar kullanma gibi hatta köşeli harflerden ziyade daha yuvarlak hatların kullanılmaya başlandığını düşünüyorum. Tabi zaman ilerledikçe yeni fikirler, modeller gördük piyasada. Bunlardan biriside maskot kullanma geleneği oldu. Artık logodaki, isimdeki renklilik yeterli görülmüyor ve markalar reklamlarını kendileriyle özdeşleştirmeye çalıştırdıkları maskotları üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Hatta uygulaması oldukça başarılı olmuş ve maskotu isminin önüne geçmiş markalar bile var. Mesela sizinde bildiğiniz üzere MICHELIN lastik markasının garip beyaz bir adamı var. Bunu o kadar ön plana çıkarmışlar ki benim michelin ismini unutma imkanım var ama o beyaz adamı unutamam heralde.

Aynı şekilde Turkcell'de kendine özgü karıncasıyla yıllardır bu uygulamayı yapıyor ve oldukça başarılı. Bütün Turkcell bayilerinde, Turkcell reklamlarında eksik olmayan bir obje haline geldi. Bazı markaların bu uygulamada başarılı olması ve belki bu şekilde pazar paylarını ciddi anlamda artırmaları diğer markalarıda buna teşvik etmiş olacakki günümüzde birçok markanın maskotu var artık.

Arçelik yıllar önce gözümüze o kadar çok alıştırdığı logosunu bi yana bırakıp yepyeni bir logoyla ve Çelik le değişime gitti. Artık önemli bir taraftar kitlesi var Çelik'in. Bunun yanında Yapı Kredi WorldCard ı mor vadaalarıyla tanıttı. Bir süre sonrada aveanin southpark'a yakın bir köyden çıkıp geldiklerini düşündüğüm geniş ailesiyle tanıştık.

Ağustos 2008'de TTNet'ten sonra yeni adsl markası olarak BİRİ'de sarı adamlarla girdi piyasaya. Geçtiğimiz yıl İstanbul Üniversitesi'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşan Koç.net genel müdürü Mehmet Ali Karaca piyasada yeni oldukları dönemde sokaklara bu sarı adamlardan saldıklarını hatta halkın biri'yle ilk sokakta tanıştığını söylemişti. Doğal olarak bu sarı adamlar halkın garip ilgisini çekti ve büyük ihtimalle akıllarda kalıcı oldu. Artık biri'yi taksilerde otobüslerde tvlerde çok rahat görebilmek mümkün.

Gösterişin her zaman ön planda olduğu, içerikten fazla sunuma önem verildiği piyasada maskotlar önemli bir rol alacağa benziyor. Aslında reklamdaki boyutta artıyor. İki boyuttan üç boyuta geçildi, daha nerelere gidebileceğini göreceğiz. Hayal gücünün sınırı olmadığı için ilerde çok daha ilginç, keyifli modellerle karşılaşabilmemiz mümkün. Yeterki siz alın verin ekonomiye can verin!!

14 Aralık 2009 Pazartesi

THY Barcelona'yı taşıyor!!

Geçtiğimiz günlerde gazetelerden güzel bir haber okudum. THY şampiyonlar ligi ve ispanya ligi şampiyonu Barcelona FC takımıyla resmi taşıyıcı sı olma konusunda anlaşmaya vardı. THY 3 yıllık süre içerisinde Barcelona'ya Şampiyonlar ligi deplasman maçlarında ve 2010'da Asya'da düzenlenecek ticari turlarda hizmet edecek. Olayın önemli noktalarından biriside bu anlaşmayla ülkemizin en önemli markalarından THY dünya devi Barcelona'nın 5.resmi ana sponsoru ve İspanya dışından 3.sponsoru olma ünavını kazanacak. Barcelona'nın ikisi Katalan (La Caixa Bankası ve Estrella Damm-Bira markası), ikiside ülke dışından (Nike ve Audi) olmak üzere 4 resmi ana sponsoru bulunuyor. THY'yi kutlamak lazım. Anlaşma ses getireceğe benziyor(du!!).

Bu habere sevinmişken, ülkemizin hizmet ve kalitesiyle kendini ispatlamış bir hava yolu şirketinin uçaklarına Barcelona amblemini yapıştıracak olması göğsümüzü kabartmışken bugün okuduğum bir haberse keyfimi bozdu. Anlaşmadan sonra Barcelona THY ile ilk uçuşunu 9-19 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek FIFA Dünya Kulüpler Şampiyonası'na katılmak için dün Abu Dabi'ye gerçekleştirdi. Uçuş normalde direkt olarak Abu Dabi'ye gerçekleştirilecekti fakat THY'nin Barcelona'yla anlaşmasını hazmedemeyen İspanyol havayolu şirketleri ortalığı karıştırdı ve uçuş İstanbul üzerinden aktarmayla gerçekleştirilmek zorunda kaldı. Barcelonalı futbolcular ve teknik heyette hem İspanya'da hemde İstanbul'da beklemek zorunda kaldı.

Bu tatsızlıktan oldukça rahatsız olan Barcelona ve THY yetkilileri İspanyol şirketlere yüklendi. Barcelonalı yetkililer hareketin kasıtlı olduğunu düşünüyorlar ve "başka bir takım olsaydı böyle olmazdı" açıklaması yapılmış.

Artık sorun anlaşma yapan takımın Barcelona olması mı, yoksa anlaşılan şirketin Türk olması mı kesin birşey söylenemez belki ama İspanya'da bizi çok iyi temsil edeceğine inandığım THY nin ilk aşamada böyle bir sorunla karşılaşması çok sinir bozucu. Umarım sorun daha ileriye gitmez ve anlaşmadan her iki tarafta memnun kalır. Eğer hala bir şekilde uluslararası arenada önde olmamızı istemeyen dış güçler yolumuza taş koymaya çalışmazlarsa THY nin uluslararası piyasada çok iyi işler yapacağına inanıyorum. Bence ülkemizde bu gelişmeyi gösterecek sayılı markalardan birisidir THY.

Tebrikler...


kaynak: http://www.sabah.com.tr/SPOR/2009/12/14/%C4%B0SPANYAYA_KARS%C4%B0
http://www.sabah.com.tr/Spor/2009/12/14/iste_o_ucak

7 Aralık 2009 Pazartesi

Yeditepe 3 Boyut - Fotoğraf Sergisi

Bugün Kadıköy'den vapurla karşıya geçmek için Kadıköy İskelesi'ne girdiğim sırada üst katta bir resim sergisinin olduğuna dair kocaman afişler gördüm. Afişler Ender Enön'ün 3 byutlu resim galerisinin olduğunu yazıyordu. Yeşil-kırmızı renkli gözlüklerden bir tane alıp sergiyi dolaştım ve çok beğendim. 70-80 civarında resim vardı ve hepsi çok güzeldi. Sergiyi dolaşmam esnasında serginin sahibi Ender Enön ve 3 arkadaşıyla tanıştım. Benden 2dk önce gelen iki gencin sergiye olan ilgisizliğine sitem eder gibilerdi. Salona girip gözlükleri taktıktan sonra "bu ne ya!" deyip çıkıp gitmeleri biraz sinirlerini bozmuş anlaşılanki bana "neden ilgini çekti" gibi sorular sordular ve birazda mutlu oldular galiba.

Serginin sahibi Ender Enön'ün esas branşı gemi ve makine mühendisliği. Kimya sektöründede çalışmış ama artık emekli. Gençlik yıllarında özellikle 3 boyutlu görüntülere meraklı iken yeterli teknik donanım olmamasından dolayı bu hobisine biraz ara vermiş. Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle tekrar bu yeteneğini ortaya çıkarmaya karar vermiş ve çalışmalara başlamış. Bu işide son derece zevkle yapıyor.

3 boyutlu resimlerin nasıl yapıldığı konusunda biraz daha ayrıntılı bilgi istedim Ender Bey'den. Fotoğrafın 3 boyutlu algılanabilmesi için kırmızı ve yeşil resim var. Bu resimler 2 göz aralığı mesafesinde 2 kamerayla çekiliyor. Bilgisayar ortamında Stereo Photo Maker programıyla resimler birleştiriliyor ve gerekli ince detaylar ayarlanıyor. Tabi resimlere kırmızı-yeşil gözlüklerle bakmak gerekiyor. Çıplak gözle resimdeki derinlik anlaşılmıyor. Bunun sebebide gözlüğün yeşil kısmı kırmızı resmi, kırmızı kısmıda yeşil resmi algılamamızı sağlıyor ve derinlik algısı oluşuyor. Kamera nasıl olmalı diye sordum ve "yüksek çözünürlük veya zoom gibi özelliklere gerek yok telefonda çekilen resimler bile yapılabilir" cevabını aldım.

Sandığımdan kolay yapılabilir bir işmiş. Ortaya çıkan ürünler gerçekten çok güzel. Yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim. Kendinizi resimdeki caminin önünde uçuşan güvercinler arasında veya sahildeki kafede birşeyler içen insanlar arasında hissedin. Gerçekten denemeye değer. Ücretsiz ve gezmek için herhangi bir işlem gerekmiyor. Sergi 12 Aralık'a kadar Kadıköy İskelesi Şirket-i Hayriye Sanat Galerisi'nde.

29 Kasım 2009 Pazar

Üniversite - Sanayi İşbirliği

Her siyasi seçim döneminde bize hizmet edebilme aşkı içerisinde!! il il, köy köy dolaşıp her gittikleri yerde "beni seçin ilk işim buraya bir üniversite yapmak, bir tane varsa 2ncisini, 2 tane varsa 3üncüsünü yapmak olacaktır yurttaşlarım" diye haykırmak artık siyasi liderlerimizin olmazsa olmaz seçim politikalarındandır. Aslında yanlış mı? Hayır. Neden, çünkü üniversite bir şehrin ekonomosini canlandırır, eğitim seviyesini yükseltir, teknolojik gelişmeleri hızlandırır, sanayiyle işbirliği yaparak üretimi, üretimdeki verimi arttırır dolaylı olarak da sanayiyi canlandırır kısacası şehrin kalitesini arttırır. Madem bu kadar iyi bir şey bu üniversite siyasiler yanlış birşey söylemiyor aslında. Ama burada unutulan üniversitenin bir yere yapılabilmesi için üniversitede okuyacak öğrenciler için söz konusu yerleşim yerinde belli bir kültür altyapısı, eğitim seviyesi olması lazımki bunlar okulda, sağda, solda sürekli konuşup, tartışıp en sonunda hiçbir şeyi değiştiremediğimiz konular.

Peki yapılması vaadedilen üniversitelerden önce yapılanlara bakıp bu ülkede bu kurumun ne derece iyi işlediğini irdeleyip, (+)ları, (-)leri tespit edip buna göre yenisi için daha iyi bir planlama yapıp daha iyisi inşa edilemez mi? Edilmesi gerekir. Yukarıda sözü geçen bu kurumun sanayi ile olan ilişkisi bu noktada ele alınabilir aslında. Çünkü herkesin bilip, artık çoğunluğunda ağzında sakız ettiği gibi bir ülkenin gelişmesi için üniversite çok önemlidir ve üniversitede verilen teorik bilgiler sanayide uygulamaya geçirilir, üniversitelereden öğrenciler ne iş yapacağını bilerek, kalifiye olarak mezun olurlar, ülkenin menfaatleri doğrultusunda üretim yapılır, üretimdeki verim artar ve bu döngü sonunda ülkenin refah seviyesini belirleyen en önemli faktörlerden olan sanayi gelişir. Olması gereken bu değil midir sizcede?

Ülkemizde bunun ne kadar yapılıyor olduğuysa oldukça vahimdirki, bunu bu sistem(sizlik)ten en çok etkilenenlerden biri olan öğrencinin penceresinden bakıyoruz. Her yıl üniversitelerden milyonlarca öğrenci mezun oluyor ama bunların yüzde kaçının ne iş yapacağını, okulda öğrendiği bilgiyi nasıl uygulamaya koyacağını bilerek piyasaya girdiğini belki kesin rakamlarla ifade edemesekte çok düşük bir yüzde olduğu konusunda hemfikirizdir diye düşünüyorum. İşte bu yüzdenin çok düşük olması üretemeyen, üretmeyi bilmeyen gençlerin iş başına geçmesine ve teknolojiden giyime kadar ihtiyaçlarının çoğunu dışardan karşılayan bir ülke olmamıza neden oluyor.

Bu tabloyu uzunca bir süredir apaçık izleyen birisinin ağzından bu konuyu dinleyince olayı daha farklı bir boyuttan, daha ciddi bir şekilde düşünmeye başlamıştım aslında. Şurada ilanını yaptığım IV. Ulusal Yazılım Sempozyumu'nda konuşmacı olan Mehmet Akşit ODTÜ mezunu ve şu anda Hollanda Twente Üniversitesi'nde Bilgisayar Mühendisliği bölüm başkanı. Konuşmasından işini çok profesyonel yaptığı ve çok tecrübeli olduğu çok rahat anlaşılıyordu. Açıkçası gerçekten gurur duydum. Mehmet Akşit'in bahsettiğine göre üniversiteleri hatta Hollanda'daki üniversiteler, üzerinde durduğumuz konuyu çok iyi kavrayıp, başarıyla uyguluyorlar. Sürekli fabrikalarla, şirketlerle iletişim halinde olduklarını, beraber çalıştıklarını, birçok firmanın problemlerini üniversiteyle işbirliği içerisinde çözdüğünü söyledi. Öğrencinin şirketlerle ortak yürütülen projelerde zorluk çekmemesi için verilen derslerinde uygulamaya yönelik dersler olduğunu ve bu derslerin Türkiye'de verilmediğini söyledi. İşte bu yüzdende Türkiye'den öğrenci alırken 40 defa düşünüyorlarmış.

Teknoparklarda bu işbirliğinin bir parçası aslında. Gelişmiş bir çok ülkede teknopark uygulamaları II. Dünya Savaşı’ndan sonra başarı ile uygulamaya konularak ülkelerin sanayilerinin teknoloji ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde Silikon Vadisi gibi çok gelişmiş ve ün kazanmış teknopark uygulama alanları bulunmaktadır. Birçok gelişmiş Batı’lı ülkede teknopark uygulamaları bu ülkelerin ekonomik
gelişme programları içinde önemli bir araç olarak görülmüş ve sayıları hızla artmıştır.

Türkiye'de ise ilk olarak üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde İstanbul Teknik Üniversitesi ile İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası’nın 1985 yılında bir teknopark uygulaması başlatılmıştır. İlerleyen zamanlardada ODTÜ, İTÜ, Akdeniz Üni. gibi üniversitelerde yayılmıştır. Bu çalışmanın bir nebzede olsa işbirliği konusunda faydaları olsada ben şu anda bir çok girişimcinin teknopark'ta şirketini kurmaya karar vermesinde üniversiteden faydalanmaktan çok teknoparkın avantajlarından yararlanmak olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında ağırlıklı olarak İstanbul-Ankara-İzmir'deki bazı üniversitelerin şirketlerle yürüttüğü, öğrencilerini daha iyi yetiştirebilmek adına yaptığı çok güzel anlaşmalar var. Ama AB kapısında çırpınan Türkiye için kesinlike yeterli değil. Yeterli noktaya gelebilmesi için her iki tarafın (Üniversite-Sanayi) , devletin, sanayi odalarının ve TOBB gibi oluşumların desteği şart.

Demekki hali hazırdaki üniversitelerin çuvalla sorunu varken tiyatro olmayan, adam akıllı kütüphanesi bile olmayan illere, ilçelere gidip meydanlarda üniversite vaadetmek işi çözüp, bizi bir adımcık dahi öteye götürmüyormuş. Eğer ileriye gideceksek teknolojide, sanayide Avrupa'nın ABD'nin eline bakmayacaksak üniversite'de aldığımızla üretebilir hale gelmeliyiz. Umarım bunun için fazlasıyla sahip olduğumuz bu potansiyeli kullanabiliriz. Hakettiğimiz nokta bu değil. Daha iyisini yapabiliriz...

Görüşmek üzere....

10 Kasım 2009 Salı

Sanalkurs.net Bilgi Patlamaları Bilişim Seminerleri

Boğaziçi Üniversitesi'nde bilişimciler için bulunmaz fırsat. 22 Kasım 2009 saat 12:00'da sanalkurs.net in desteğiyle gerçekleştirilecek etkinlikte birbirinden değerli konuşmacılar sizlere bilgi patlaması yaşatacak. Logo'dan Bilal Akçay, C# Türk'ten Yunus Özen, Hakkı Öcal, Siraceddin El, Hakan Çamoğlu ve Abdullah Tekin etkinlikte sizlerle olacak.

Eğer katılmak istiyorsanız bir an önce kaydınızı yaptırın, çünkü kayıtlar sınırlı. Kayıt ve ayrıntılı bilgi için sanalkurs.net adresini kullanabilirsiniz.

Ayrıca katılımcıları sürpriz hediyelerde bekliyor. Duyduk duymadık demeyin! Bilgi Patlamalarında buluşalım!!

Görüşmek üzere...

9 Kasım 2009 Pazartesi

ARKO - Adam Gibi Bakım!

Sabah lavabonun üzerinde arkadaşımın ARKO traş köpüğünü görünce farkında olmadan, 2-3 günde bir 10-15 dk mızı alan bir eylem için kullandığımız, olmassa olmazımız olan ülkemizin sahip olduğu ciddi markalardan(%100 Türk sermayeli) birini(ARKO) yeterince önemsemediğimizi, şirketin bu noktaya nasıl geldiğini ve gurur duymamız gereken bu tablonun ne ara oluştuğunu hiç sorgulamadığımı farkettim.

Aslında hikaye
Mehmet Rıfat Evyap'ın Erzurum'da sabun üretimine başlamasıyla başlıyor, oğulları Fikret-Fethi Evyap'ın kattığı enerjiyle ara vermeden devam ediyor.

Satış ve finanstan sorumlu icra kurulu üyesi, Fikret Evyap'ın oğlu Mehmet Evyap'ın şirketle alakalı röportajını okuduğunuza pişman olmayacaksınız...

Evyap, günümüzde sabundan duş jeline, şampuandan tıraş ürünlerine, kremden deterjana, bebek bezinden diş macununa kadar geniş bir kategoride; 100'ü aşkın ülkeye sunduğu ürünlerle başarılı bir şekilde yoluna devam ediyor.

Bulunduğu kategorilerde yüksek tüketici beğenisi ve pazar payına sahip olan Evyap Duru, Arko, Evy Baby, Evy Lady, Gibbs, Fax, Sanino ve Savoy markaları ile ilk 100 Türk sanayi şirketi arasında yer almaktadır.


Arko erkek bakım serisi ise yolculuğuna 1957 yılında tıraş sabunuyla başladı. Arko tıraş kremi, Arko tıraş köpüğü ve Arko tıraş jeli takip eden yıllarda tıraşa hazırlık ürünleri kategorisine katıldı.

Arko; tıraş sonrası bakım ürünleri kategorisinde ise tıraş kolonyası ile bir ilke imza atarak bir alt kategori yarattı. İlerleyen dönemlerde Arko tıraş sonrası losyon ve balm ile ürün yelpazesini genişletti ve 2006 yılında bir ilke imza atarak Türkiye'nin ilk tıraş sonrası kremini piyasaya sundu.

Arko erkek bakım serisine ise en son olarak Arko tıraş bıçakları katıldı. Tek bıçaklı T1, çift bıçaklı T2 ve T2 Pro ve üç bıçaklı System 3 artık raflarda.

"Kullanın karşılığını alacaksınız"

Başarılar Arrkooooooooooooooooooooo...

kaynak: arko.com.tr

6 Kasım 2009 Cuma

Smartphone'da E-book Okuma

1(bir) seneden fazla süreden beri HTC nin Qtek 8500 modelini kullanıyorum. Bildiğiniz gibi içerisinde Windows Mobile 5.0 işletim sistemiyle beraber geliyor. Bende telefonum bu işletim sistemine sahip olduğu halde ilk defa telefonumda e-book okuma ihtiyacı hissettim ve bunu nasıl yapacağımı tam olarak bilmediğimi...

Peki niye hissetttim? Çünkü bazı çevrelerin her yazılımcının, yazılımcı olmak isteyenin okuması gerekir diye bahsettikleri bir kitabın e-book u elime geçti.

Martin Fowlerin Refactoring kitabından bahsediyorum...

Kitabtan övgüyle bahsedilmesi ve kitabın ilgimi çekmesi, WM 5.0 telefona sahip olmam gerçeğiyle birleşince kitabı neden telefonumda okumayayım sorusu ortaya çıktı ve bunu nasıl yapacağımı araştırdım.

Bu konuda öncelikle kullandığınız e-book okuma programı ve elinizdeki elektronik kitabın formatı önemli. Yani kitabın kullandığınız program için geçerli bir formatta olması gerekiyor. Ben daha fazla lafı gevelemeden yazıyı daha açıklayıcı bir yazıya bağlamak istiyorum.


Olurda bu kitabı okuma düşüncemi gerçekleştirebilirsem belki kitap hakkındada birşeyler yazabilirm...

Tüm blog servisi adına teşekkür ederim...

Görüşmek üzere..

2 Kasım 2009 Pazartesi

beztorbam.com


Her gün tvde çevresel problemlerle alakalı haber duymaktan sıkılmadınız mı artık? Yine bir çevre problemi ve ardından yapmamız gerekenler...

Artık klasikleşmiş, ama olayın geçtiği yerde kapanıp bir daha açılmayan çevreci diyaloglar...

-Küresel ısınmada ciddi problem bişeyler yapmamız lazım!!
-Evet ya! ne bilim böle gökyüzüne dev bi ayna falan koysalar işe yarar bence??
-Yok ya çok fantastik. Ağaçları artırmalıyız.
-Arabaların egzozlarına filtre takılmalı.. vs..

Herkesin mutlaka mantıklı bir fikri vardır mutlaka çünkü çevremiz konuşmada aşırı çevreci uygulamada daha fazla umursamaz insanlarla dolu. Sayfalarca yazı yazılabilir.

Tabi bunları konuşurken gerçekten bişyler yapmaya çalışanları unutuyor muyuz? Tabiki hayır..

İşte beztorbam.com da bu kategoride. Site internet üzerinden bez torba stışı yapıyor. İlginç tasarımlı torbalarını görmenizi tavsiye ederim.

Kardeşiyle beraber bu işe giren Ebru Arkut ULU amaçlarının mümkün olduğunca plastik torbanın kullanımını azaltıp bez torbayı yaygınlaştırmak olduğunu söylüyor. Peki neden plastik torbaya karşılar??--->>

Çok güzel, bir o kadarda sabır gerektiren bir işe girdiklerini düşünüyorum. Çünkü ülkemizde bu tür projelere ne kadar değer veriliyor hepimiz biliyoruz.

Umarım çıktıkları bu yolda istedikleri noktaya ulaşırlar da belki bizde biraz kendimize gelip bişeyler yapılması gerektiğinin farkına varırız.

beztorbam.com a başarılar...

31 Ekim 2009 Cumartesi

İnternet Devlerinin Ofisleri

Günümüzün vazgeçilmez zımbırtısı internet üzerinde kalitesini veya kullanıcı kitlesini ispatlamış bir çok internet şirketi var ki azımsanmayacak miktarda insan için bu markalar internete açılan bir kapı, bazıları için en iyi iletişim aracı, bazıları içinse vakit geçirilebilecek en iyi network haline gelmiştir. Belkide temzilikçi olarak bile girmeyi kabul edebilecek, hayallerini bu şirketlerle süsleyen bir çok bilgisayarcıda vardır...

Google..Facebook...twitter...vb.

Peki markalaşmış, artık insanların ...... olmasaydı ben ne yapardım veya en azından iyiki varsın .... dedikleri bu şirketler popüler ürünlerini nerede nasıl geliştirdiler, geliştiriyorlar?

Geçenlerde gazetede google yeni ofisini açtı haberini okuyunca bende merak ettim ve bir kaç resim topladım...

İşte bir kaç internet devinin ofisinden görüntüler....

Google...
Facebook...

twitter...
tocquigny...

skype...









Siz hangi ofiste çaışmak isterdiniz?

8 Ekim 2009 Perşembe

e-tohum Kafe Toplantısı - Emre Kurttepeli(Mynet)

Burak Büyükdemir'in organizatörlüğünü yaptığı geleneksel etohum toplantısındaydık(08.10.2009). Bu toplantıda Burak Hoca etohum ahalisine Mynet'in kurucusu Emre Kurttepeli'yi tanıma ve tecrübelerinden yararlanma fırsatını verdi. Ayrıca mackolik.complex i de görmüş oldum vesileyle.


Tabi söz konusu Türkiye'nin önemli internet girişimlerinden olan Mynet olunca ilgi biraz daha fazlaydı hatta dinleyicilerden "ben bu adamı ayakta bile dinlerim" diyenler oldu.

Bir Endüstri Mühendisi olan Emre Kurttepeli Fornet'le başlayan girişimcilik öyküsünden Mynet'in kuruluş hikayesine, pazarlama politikalarından hedeflerine kadar bir çok konuda düşüncelerini bizle paylaştı.

Mynet'in kuruluşundan bugüne yaptığı stratejik hatalardan, yaptığı isabetli satın almalardan, değişen politikalarından samimiyetle bahsetti.

Ayrıca Mynet kullanıcılarının çoğunun 25 yaş üstü olduğunu, 15-20 yaş grubundaki kitlenin portalde az olmasının Mynet için bir problem olarak gözüktüğünü ve bunun üzerinde yaptıkları çalışmalardan bazılarını öğrenmiş olduk Emre Bey'den.

Burak Hoca'nın bir sorusu üzerine Emre Kurtepeli Türkiye'deki internet yasakları hakkında yorumunuda yaptı.

"Eğer youtube gibi bir şirket için Türkiye çok büyük bir pazarsa, Amerika'nın yaptığı gibi Türkiye youtube içerisinde kurallarına aykırı içerikleri denetleme mekanizmasını bulundursa siteyi kapatmak zorunda kalmaz" önerisi çok akıllıcaydı.

Konuşma sonrası etohum ilgililerinin soru ve önerilerini değerlendirdi. Hatta ayaküstü iş teklifi bile aldı diyebilirim.


Söyledikleri arasında en dikkatimi çeken şeyse "eğer şirketindeki çalışanlar senin her dediğine evet diyorsa, fark katamıyorsa şirketinde eleman fazlalığı vardır."

Çok keyifli bir toplantı oldu. Etohum ahalisinin çok şey kazandığını düşünüyorum. Bizlere vaktini ayırdığı için Emre Kurttepeli'ye ve bu ortamı hazırlayan Burak Büyükdemir'e çok teşekkür ediyorum.

Bir dahaki etohum toplantısında görüşmek üzere..

31 Temmuz 2009 Cuma

Project Natal

Sony PlayStation'la sıkı bir rekabet halinde olan Microsoft'un Xbox'ı tüm dünyayı sarsacak bir patlamayla geliyor.

Bir süredir Microsoft tarafından yapılan iddialı açıklamalar kafaları karıştırmış ve herkesi bir beklenti içine sokmuştuki Microsoft en büyük video oyunları fuarı E3'te bombayı patlattı ve Natal ismini verdikleri projeyi tanıttı.

Natal sahip olduğu hareket sensörü sayesinde herhangi bir aparat olmadan oyuncunun hareketlerini algılayıp el, ayak, baş hareketlerine göre ayrı ayrı tepki verebiliyor.

Yani demek istediğim, oturduğunuz yerden herhangi bir kol veya klavye olmadan oyunu yönlendirebiliyorsunuz. İnanılmaz bir şekilde (yandaki siyah aygıt sayesinde) el, ayak hareketlerinize mantıklı tepkiler verip, adeta sizi ayrı bir hayatın içine çekiyor.

Mesela oyundaki bir durgun suya yaklaşıp suyu dalgalandırabilir,
sudaki balıkları korkutarak uzaklaştırabilirsiniz. Aşağıdaki video da ne demek istediğimi dahada iyi anlayacaksınız.



Oyun dünyasında yeni bir çığır açması beklenen Natal'ın 2010'un ikinci yarısında satışa çıkarılması bekleniyor. Tabi bu oyunları evlerimizde ne zaman oynamaya başlarız?? Sanırım kısa bir süre içerisinde zor...

Görüşmek üzere...

21 Temmuz 2009 Salı

Neden Bilgisayar Mühendisliği?

Hazır ÖSS sonuçları yeni belli olmuş, üniversite adaylarını tercih heyecanı sarmışken bende 3 yıllık Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği tecrübemle, meraklılarına yardımcı olabilmek amacıyla bölüm hakkında birşeyler yazmak istedim. (Okurları etkileyip sorumluluk alma amacında değilim, baştan söyleyeyim :))

Tercih dönemlerinin ne kadar heyecanlı, stresli ve kararsızlık içinde geçtiğini az çok biliyorum. Yok "Aslında ben mühendis olmak istiyorum ama dershanadeki öğretmenler tıp yaz diyor" veya "uzmanlar yazılım mühendisliği geleceğin mesleği diyor ama dayım bilgisayar mühendisi, internet cafe işletiyor" gibi çelişkilerle sık sık karşı karşıya gelinmektedir.

Eğer tercih döneminde aklınızdan geçen bölümler arasında Bilgisayar Mühendisliği varsa kendinizde sayısal derslere karşı sempati olup olmadığını yoklamanız gerekir. Eğer sempati yoksa, matematikten nefret ediyorsanız bu bölümden uzak durmanız önerilir. Çünkü bölümdeki sayısal ders sayısı diğer bölümlere göre biraz fazla.

Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği için, Marmara Üniversitesi isminin bu bölümle ön plana çık(a)madığını söylemem gerekir. Kaliteli hocalar var, yok değil(prof. sayısı çok az) eğitim çok kaliteli değil açıkçası, yurtdışı bağlantıları çok iyi olmamasına rağmen erasmus programıyla yurtdışında eğitim alma şansınız var ama kulüplerin diğer üniversitelerin kulüplerine göre pasif olması okulun dezavantajlarından. Bir de proje tabanlı çalışma konusunda Mühendislik fakültesi kendini pek geliştirememiş.

Fakültede öğrencinin kendini geliştirmesini sağlayacak altyapı veriliyor. İstanbulda mühendislik için tercih edilebilecek daha iyi üniversiteler var ama Marmara Üniversitesi'nin İstanbul'da olması ve eğitim dilinin İngilizce olması, tercih klavuzuna yazmak için geçerli ve küçümsenmeyecek sebeplerdir.

Tercih dönemindeki bir öğrencinin kafasındaki en büyük soru işaretinin mezun olunca yapacağı iş ve alacağı maaş olduğunu düşünüyorum.

Bilgisayar Mühendisi ne iş yapar derseniz bu konuda sayfalarca bilgilendirme yapmak mümkün. Çünkü, Bilgisayar Mühendisliği bölümü konsept olarak çok geniş bir bölüm ve bir çok farklı dalı var.

Gazetelerdeki iş ilanlarına bakarsanız kolay kolay "bilgisayar mühendisi arıyoruz" gibi bir ifade bulamazsınız. "Veri tabanı uzmanı" veya "web master", "netwrok uzmanı"..vs gibi özelleştirilmiş ifaedelere rastlarsınız. Bu konuda sizin için iyi bir kaynak ve yönelendirici olacağını düşündüğüm Bilal Akçay'ın Bilgisayar Mühendisi ne iş yapar? ve Bilgisayarcı adam işsiz kalmaz yazılarını kesinlikle okumanızı tavsiye ederim...

Bilgisayar Mühendisleri'nin aldığı maaşa gelince iş dünyasında tecrübesi olmayan bir öğrenci olarak, piyasada, yeni mezun bir mühendisin ortalama 1500-2000 tl arası bir maaşla işe alındığını ve kısa sürede maaşını arrtırabildiğini ve pozisyonuna görede maaşının 5000-6000 tl ye çıkabileceğini duyuyorum. Açıkçası bu konuda benimde bilgilendirmeye ihtiyacım var:) Olayı dahada abartmış, maaşını tüketmekte zorluk çeken bilgisayar mühendisi örneklerinin olduğu efsaneleri de kulaklarımıza geliyor, olur mu acaba dedirtiyor:)

Dediğim gibi üzerine sayfalarca yazılabilecek bir konu ama tadında bırakmak için bu kadarla yetinmek istiyorum. Marmara Üniversitesi ve Bilgisayar Mühendisliğiyle alakalı sorunuz olursa cevaplamaya çalışırım...İyi tercihler..

Görüşmek üzere...

17 Temmuz 2009 Cuma

e-tohum Kafe Toplantısı – Tatilsepeti.com

Önümüzdeki hafta sonu için herhangi bir plan yapmayın veya varsa bir plan hemen iptal edin.

Çünkü birçok kişinin sabırsızlıkla beklediği, benimde ideshot toplantı notlarını blogumda yayınladığım geleneksel etohum toplantısı 25 Temmuz Cumartesi günü saat 9.00'da Mynet – ITU ARI 2 Teknokent‘te gerçekleşecek.

Bildiğiniz üzere etohum toplantılarını Burak Büyükdemir düzenliyor ve her toplantıda farklı bir projenin tanıtımı yapılıyor. Tanıtım yapılırken projeyle ilgili kafanıza takılan sorularıda sorma imkanınız var.

Katılmak isteyenler için ayrıntılı bilgi ve program--->>>

Bu toplantıdada -eğer katılabilirsem- tatilsepeti.com un hikayesini dinleyeceğiz. Daha önce yapılan toplantılar gibi çok zevkli geçeceğini düşünüyorum. Toplantıda beraber olmak dileğiyle..

Görüşürüz...

16 Temmuz 2009 Perşembe

Türk Otomobil Markası Olur Mu?


İlk Türk arabası Devrim'den sonra sanırım ülkemizde otomobil sektörü adına yabancı firmaların yurtdışından malzemelerini getirip, fabrikalarında monte ettikten sonra piyasaya sürmelerinden başka herhangi bir gelişme yok sanırım. Ama bu sene Etox'un isminin daha fazla duyulması daha sonralarıda Mindset adındaki elektrikli otomobilin Başbakan Erdoğan'ın katılımıyla tanıtımının yapılması ve Başbakan'ın projeyi destekleyeceğini söylemesi akıllara "acaba bizde otomobil sektöründe ses getirecek bir marka çıkarabilir miyiz?" sorusunu bi an olsada getirdi.

Otomobil fuarlarında gördüğü yabancı spor arabalara içerleyerek Etox fikrini ortaya çıkaran Ertex Oto Dekorasyon Genel Müdürü Ercan Malkoç veya Mindset'in mimarı ünlü tasarımcı Murat Günak -hatta buna bir çok internet girşimcisini de ekleyebiliriz- gibi girişimciler ülkemizde yok değil.

Aslında bizim sorunumuz girşimcilerin olmaması değil, olan girşimcilere sahip çıkamamamız. Gün geçtikçe medyadan sürekli Türk firmaların yabancı firmalar tarafından satın alınma haberlerini okuyoruz.

Tamam Etox piyasaya tanıtıldı, seri üretimede geçti, Mindset de çok güzel fikir, avantajları müthiş ama bu noktadan sonra asıl önemli olan hükünmetin, hatta piyasanın önde gelen markalarının(koç, sabancı) gerçekten bu projelere destek vermesi ve olumlu sonuç için sabretmesidir. Yoksa bir çok girşimcilik hikayesinde olduğu gibi Türk buldu, geliştirdi, yabancıya satıldı olması şimdiye kadar gördüğümüz gibi bize hiç bir şey katmayacaktır.

Umuyorum ki Etox ve Mindset'in hikayesi Devrim gibi olmaz ve bir süre sonra övünebileceğimiz, dünya otomobil sektörünün önemli markaları olurlar...

Yorumlarınızı bekliyorum...

Görüşmek üzere...