Sayfalar

8 Ekim 2010 Cuma

Ankara'daydım

Yazla alakalı yazdığım birkaç yazıdan anlaşılacağı üzere yaklaşık 2 ay kadar Ankara'da kaldım. Bu süre içerisinde tempo oldukça üst seviyedeydi. Son bir haftaya kadar günler benim için sabah 7-8 gibi başlıyor ve akşam 6-7 civarında ancak bitiyordu. Son hafta bu yoğunluktan tamamen boş günlere geçişe bünyem 1lere 2lere kadar uyuyarak tepki verdi. Zaten yaz başında bu derece yoğunluk olacağını biliyordum ama bu kadar yorgun düşeceğimi zannetmemiştim. Kendime, ekstra birşeyler yapmaya daha fazla vakit ayırabilirim diye düşünüyordum. Düşündüğüm kadar olmasada bir daha Ankara'ya gelip bu kadar uzun süre kalabileceğimi zannetmediğim için gezmeyi planladığım yerlerin bir kısmını gezdim, resimler çektim ama ne yalan söyleyeyim gezmediklerim de içimde kaldı.

Ankara'ya ilk geldiğim zamanlarda internette Ankara'da neler yapılabileceği, nerelerin gezilebileceğiyle ilgili farklı forum ve blogları gezerken genelde en çok karşıma çıkan yorumlar şu veya benzeri şekilde oldu;
- Ankara'da yapılabilecek en güzel şey AŞTİ'ye gidip ilk İstanbul otobüsüne bilet almaktır,
- Ankara'ya ilk defa gidenleri uyarıyorum, hayal kırıklığına uğramayın, ANKARA'DA DENİZ YOK!
- A Cafesinde x içip B Cafesinde y yedikten sonra Ankara'da yapacak birşeyiniz kalmamıştır demektir vs.

Bu yorumları göz ardı ettikten sonra kayda değer önerileri dikkate almayı unutmadan bir liste yaptım. Listeden gezdiklerim zaman öncelikelrine göre şu şekilde sıralandı;

1- Roma Hamamı;
Ulus Meydanı'ndan Yıldırım Beyazıt Meydanı'na uzanan Çankırı Caddesi üzerinde, Ulus'tan itibaren yaklaşık 400 metre uzaklıkta bulunuyor. Hamam Binası 1939-1943 yıllarında yapılan kazılarla bütünüyle gün ışığına çıkarılmış.

Girişten biletimi aldıktan sonra hamamın olduğu yere doğru ilerlerken terkedilmiş bir harabeye girer gibi hissettim kendimi. Farklı zamanlarda buraya ne kadar rağbet oluyor bilmiyorum ama ben gittiğim zaman bir Allah'ın kulu yoktu ve sanki uzun süre kimse uğramamış gibiydi. İlginç işlemeli, taşların, heykelciklerin etrafı yabani otlarla sarılmış, zarar vermeye müsait bir şekilde korumasızdı. Art niyetli birisi gelip çok rahat bu taşlara zarar verebilir, hatta alıp götürse kimse nerede bu taş diye sormaz gibiydi. Böylesine önemli ve tarihi bir mekan biraz özenle daha güzel çekici hale getirilebilir. Türkiye'de birçok tarihi mekanın bu ilgiye muhtaç olduğunu biliyoruz ama ben blogumda bu konuya ilk defa değiniyorum. Neden elimizdeki değerlere gereken ilgiyi gösterip, onları daha çekici hale getirip insanların bunlara olan ilgisini arttırmıyoruz? Arttırmayı geçtim, hamama giderken yol üzerinde yol tarifi istediğim birçok kişi hamamın varlığından habersizdi bile. Sağda solda insanımız tarihe değer vermiyor, biletler şöyle ucuz böyle cazip demeden önce yapılması gereken ilk şey budur şahsımca.

Referandum sürecinde CNN'de Cüneyt Özdemir'in beğenerek izlediğim "5n 1k"sının bir bölümünde konuk Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay'dı ve Cüneyt Özdemir bu konuyla alakalı bir soru sordu. Soru Doğu'da tarihi bir mekana olan ilgisizlik üzerineydi. Bakanımız bu mekanla ilgilendiklerini, bölgeyle ilgili gerekli çalışmayı yaptıklarını söyledi ve Türkiye genelinde geniş çaplı bir plan yapacaklarını belirtti. Her ne kadar bu işlerin şimdiye kadar çoktan planlanmış ve hayata geçmeye başlamış olması gerektiğini düşünsemde açıklamaları samimi bulmak istiyorum ve umutluyum. Çok daha duyarlı olabiliriz. Neden olmasın...

2- Ankara Kalesi;
Ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Romalılar, Bizanslılar hakimiyetinde kalan kale, 1073 yılında Selçukluların eline geçmiştir. 1101 yılında Haçlılarca ele geçirilen kale 1227 yılında tekrar Selçukluların hakimiyetine girmiştir. Selçuklular döneminde onarılan ve eklemeler yapılan kale Osmanlı döneminde 1832'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa tarafından onarımdan geçirilmiştir. (kaynak:http://tr.wikipedia.org)
Kaleye çıkarken Antalya'nın Kale İçi'ne benzettiğim sokaklardan geçerken orada oynayan çocuklar tarafından turist muamelesi gördüm. Çocuklar turistik bölgede oturmanın avantajını kullanarak İngilizce bile öğrenmişler, takdir ettim. Beni de "hello, hello" diye karşıladıktan sonra "money money" diyerek ekonomilerine katkıda bulunmamı istediler. Benim onlardan farklı olan İngilizce aksanımla verdiğim cevabı "laf yapma, iş yap" dercesine umursmadılar bile. Ama eğlendim, çocuklar benden sosyallerdi. Hatta çoğu modelliğe bile başlamış şimdiden. Benden biraz sonra gelen turist kafilesinin göz bebeği oldular, makinelerin flaşları onların üzerine patladı. Bilmiyorlar ki hangi bloglarda, hangi sitelerde meşhur olacaklar...
Kalenin müthiş bir manzarası var. Ankara resmen ayaklarınızın altında kalıyor. Ankara'yı bu derece geniş alabilen başka bir yer var mı bilmiyorum. Kaleye çıkarken biraz zorlandım ama değdi, iyi ki vazgeçip dönmemişim. Ayrıca kaleye çıkarken yolun sol tarafında bir kazı çalışması gördüm. Büyük bir alanda mühendisler ve stajyer olduklarını zannettiğim birkaç kişi çalışıyorlardı. Merak edip yakınlardaki birileriyle biraz muhabbet ettim ve buranın Antik Roma Tiyatrosu olduğunu öğrendim. Çalışmaya başlanalı yaklaşık3-4 yıl olmuş. Halka ne zaman açılacağını sorduğum zaman adam "sen de 5 ben diyim 15" dercesine elini salladı, bende tebessüm ettim "anladım" dedim.

Yolunuz düşerse gidin görün, tavsiye ederim. Ankara Kalesi görülmeye değer...

3- II. Türkiye Büyük Millet Meclisi(1924-1960);

Ankara'da en çok gitmek istediğim yerlerden biriside Eski Meclis Binası'ydı. Ankara'daki son günlerimde makinemin pilinide tazeleyip Eski Meclis'e tek kişilik bir gezi düzenledim. Gezinin tek katılımcısı olarak geziden büyük keyif aldım. Oturum salonunda, bu salonda yapılan konuşmalardan bazılarını dinledim ve kendimi o salonda milletvekili olarak haya ettim. Bu salonda ülke adına önemli ve ciddi kararların alındığını öğrendim öyle ki Türkiye'nin uluslararası saygınlığının artmasını sağlayan ve çok partili sisteme geçiş gibi tarihi kararlar bu salonda alınmış.
Resimde gördüğünüz cihazı danışmadan aldım. Kimliğime geçici olarak el koydular ve ücretsiz olarak bu elektronik cihaz bana rehberlik yaptı. Birkaç denemeden sonra rahatlıkla kullandım ve oldukça da faydalı oldu. Her odanın girişinde ve bazı bölümlerin yanında bu bölümlere ait numaralar var. Bu numaraları cihaz üzerinden tuşlayıp cihazı kulağınıza tutuyorsunuz ve o bölümle veya odayla ilgili ayrıntılı bilgi alabiliyorsunuz. Gayet başarılı...
Burası hakkında yazılabilecek çok şey var aslında; yapılan restorasyonlar, bir dönem Merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis edilmiş olması, hatıraları vs. ama amacım filmi anlatmak değil kısaca fragmandan bahsetmek. Filmin devamını merak edenler yerinde seyredebilir.

Atatürk'ün Nutuk'unda kullandığı mikrofondan özel eşyalarına kadar, Meclis yoklama defterinden diğer devlet yöneticilerinin eşyalarına kadar birçok görülmeye değer şey var.

Ankara'da olup da gitmeyenler ve Ankara'ya yolu düşenler için tavsiye edebileceğim bir yer. Görülmesi gereken, tarihimizde önemli bir yeri olan güzel bir miras.

4- Gençlik Parkı;
"Ankara nasıl?" diye soranlara ilk cevabım genelde "birsürü park var" oldu. Melih Gökçek sağolsun birsürü park yapmış, denizin eksikliğini de hissettirmemeye çalışmış. Ben bütün parklara gitmedim ama Kuğulu Park ve Gençlik Parkı gittiklerim arasında.

Kuğulu Park küçük, şirin, gerçekten kuğuların olduğu bir park. Özellikle akşamları oldukça kalabalık oluyor ve parktan başlayıp Tunalı Hilmi'de yürümesi zevkli.

Gençlik Parkı ise Ankara'nın en büyük parklarındandır heralde. Büyük bir havuzu var. Yeşillikleriyle, cafeleriyle, lunaparkıyla güzel vakit geçirebilecek bir yer. Ramazan'da büyükbir platform kurulmuş ve burada konserler, şovlar düzenlenmişti. Ayrıca çeşitli sergilerle, farklı programlarla akşamları çok yoğun oluyordu.

Gençlik Parkı'nın hemen arkasında da Basketbol Milli Takımımızın Dünya Şampiyonası grup maçlarını yaptığı Ankara Arena var. Melih Gökçek'in öve öve bitirmediği salon dışardan oldukça iyi görünüyor. Maalesef şampiyona başlamadan Ankara'dan döndüğüm için maça gidip içini görmek mümkün olmadı.
Yukarıda da dediğim gibi bunların yanında gitmek isteyip de gidemediğim yerler oldu. Bunların başında da Anadolu Medeniyetler Müzesi geliyor. Çok istemiştim ama olmadı, artık bir daha ki sefere.

İşte böyle geçti Ankara. Ankara'da gezecek yer bulamayanlar için ipucu olabileceğini düşünüyorum. Hep söylediğim gibi bir yerde mutlu olabilmek için mutlaka yeterli sebep vardır, önemli olan o sebepleri farkedip değerlendirebilmek.

Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok: